20 Ocak 2024 Cumartesi

ÇALI BÜLBÜLÜNDEN SESSİZ BUĞUZLAR

 


Kışın üşüten soğuğu karşısında bedeni fizyolojik olarak ısıtacak ocak arar insanlar. Kışın don, kar ve ayazının meşakkatli yanları var mıdır? Vardır. İnsanın özgür hareketini bile engeller. Meşakkatli alanları aşmanın uğrunda olanları severim. Uğrunda olmak, hedefe odaklanmaktır. Hedefi olmayandan ne beklenir ki? Zorlukları görmeyenler, zorsuz bir yaşamın yaratıcısı olamazlar! Kışı yaşamayan, bahara da yaza da doğru anlam yükleyemez. Yazı yaz yapan, kışın tam da kendisidir belki de.

İnsanı insan yapan, kökten aldığı terbiyedir, ahlaktır.  Terbiye ve ahlaka ilimde eklendi mi korkma. Terbiyesiz ilmin genel yararından bahsetmek de zordur. Hayatın gerçek olan çeşmesine giden yolun çileyle karılmış olmasının tadı bir başkadır. Kolay olan kolay kaybedilir kardeşim.

Çilenin, zorlukların insanı olgunlaştıran bir yanı vardır. Bu vatan çileyle yoğrulmuştur. Çilesini bilenler, vatan ve bayrak kavramlarını göğsünde muska gibi taşırlar. Bilmeyenler için alelade bir kavramdır yeğenim. Bilmeyenlerin gönlünde hangi sevda ateşi yanar ki?

Ey güzeller güzeli, toprakların en güzeli! Çiçeklerin en güzelini, nebatatın en lezzetlisini sunan, askerin üzüm hoşafı içerek savunduğu güzel toprak! Üzerinde dört döndüğüm, parayı buğday olarak, kavun olarak, patates olarak, narenciye olarak, yağ olarak, su olarak, yakacak olarak sunan güzel! Para yapay bir şey olsa da sen o kadar doğalsın ki!.... nerenden tutup nasıl öveceğimi hangi şiirle, ne türden övüneceğimi bile bilemiyorum...

Ben vatanı bilirim, ben bayrağı görürüm. Bunu bilmenin zenginliği, enginliği, dinginliği ve dahi yürekliliği içindeyim. İçimde yaşayan bu definenin gücüyle kaplumbağa ağırlığı ve kostaklığında yürür dururum. Bu yürüyüş esnasında fark ederim tıslayan kirpileri, güzel ötüşlü kuşları, benim alım daha al, benim mavim daha mavi diyerek çalım satan kır çiçeklerini, arıları, kelebekleri…  bunun yanında ağzından su akan uyuz çakalları fark ederim.

Baharın, denizlerime alçaldıkça yaza döndüğünü, gözlerim göğe baktıkça göğerdiğini görürüm kardeş. Bu bakışla salarım uzayın derinliklerine astronotlarımı. Bugün, kendini saklayıp öten çalı bülbülünü taklide yeltenen ben; bu toprağı,  güzelim Anadolu’yu kusursuz yazıya dökebilsem keşke. Dünyada şeytani filmler çevirmeye kalkanlara inat, bu toprağın ekmeğini yiyip suyunu içenlerin gönüllerine bir fazla sevda düşürebilsem.

Bu torağın çocuğuyum ben. Bereket fışkırtan mevsimlerin hayranıyım. Aklı düşüklere sınır taşıyım. Mevsim kış, Filistin ayaz! Yemen kar boran!.. Kırağı döküyor her ağaç.. Füzelerin gürültüsünde gümbürtüye gidiyor huzur! Bıçkın bildiklerimiz biçiliyor korkakça.. air h ki ah!

Ilıkça yazılar yazacaktım bugün. Kıştan meşakkatten dem vurup, yurdumun çiçekli bahçelerinde bırakırken etrafta olup biteni görmezlikten gelecektim. Sınır boylarında nöbetçi askerime kalleş kurşun sıkanları sessiz buğuzlarımla mahvedecektim. İçimdeki öfke sağanağı düşüncemin rengini değiştirdi an an! Süslü çiçek bahçelerinden kırağı döken ağaçlara saldı adım adım. Sizi gidi eşek arıları, sizi gidi kan içiciler!

Anamın aşa katacak yağ, ayağıma giydirecek çorabın olmadığı günlerden dem durunca “- ne diyon sen?” dercesine bakıyor yeni yetmeler. Yedi düvelin üstümüze çullandığı günleri dedelerim kelimeler boğazlarında boğumlanırken anlatırlardı.Çorabı bulamadığım, dokuma fistanla dolaştığım günler taaa o günlerin acısıydı ne haber!....

Baş koymuşum Türkiyemin Yoluna!!!!! Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: