23 Ocak 2012 Pazartesi

ANAMIN GÖVELESİ VE KEŞKEK



ANAMIN GÖVELESİ VE KEŞKEK
Halil Oral/Tavşanlı
Anadolu genelinde olduğu gibi yöremizde doğurgan toprak yapısıyla adil bir coğrafyaya sahip. Bu coğrafya da alnımız dik ve cesur, aynı zamanda sağlıklı ömür sürebilmek için her birimizin ona adaletli yaklaşmamız gerek. Sevgileri çoğaltmamız gerekiyor bu coğrafyada. Karıncadan korkan, ayağına toprak bulaşmasından çekinen çocuklar yetiştiriyorsak, üstelik bunun farkına varmadan yaşıyorsak sevgiler nasıl çoğalır? Sevgiyle bakılmayan bir şeye karşı adaletli davrandığımız söylenebilir mi? Ya da yiyip içtiğinin kaynağını sorgulamayan toplumun sağlığı bir gün hangi noktaya varır kim merak eder?

Kibrit kutusu gibi yükselen apartman odalarından toprağa tepeden bakanlar çoğaldıkça başkalarının bize dayattığı yemek kültürü karşımıza dikiliverir. Öyle de olmuyor mu? Soğanlı gözlemenin, haşhaşlı yarenlerin yanında keçi sütünden yapılmış ayranı yudumlayan nesille, siyahî içeceklerin yanı sıra menşei belli ekmek arası yiyecek tüketen nesillerin sağlığı gerçekten kıyaslama gerektiriyor. Bunun farkında olmamız gerekiyor.

Ülkemiz olduğu kadar bölgemiz

gerçekten bir lezzet yelpazesi. Demirli’nin kavunu, domatesi, Karapelit yöresinin yeşillikleri başlı başına hazine. Köy köy örnekleri çoğaltmak mümkün.

Anam, kırda otlayan ineğimizin sütünden yoğurt mayalar, tarhanaya katardı. Biberi öyle, domatesi öyle. Hatta nohudu öyle soğanı öyle. Hepsi doğaldı. Bu doğallık lezzete lezzet katar, damağımızın düğüncüsü olurdu yiyecekler. Ekmek hamurunu ceviz içiyle, patatesle zenginleştirdikçe tadı ikiye katlanırdı. Özümüz olan doğal yiyecekleri tükettikçe sağlık sorunları da çok fazla yaşanmazdı. Hazır gıda sektörüne inat çiftçi pazarlarının çoğalması lazım. Bunlar çoğaldıkça tazeliğin yanında yerel lezzetlerin çoğalması ve gün yüzüne çıkması aşikardır. Yerel üretici sayısı arttıkça, yöremizdeki gıda kültürü kendiliğinden korunmuş olacaktır. Sofralarda yenen bitki çeşitliliğinin artmasının yanında bitki ıslahı kendiliğinden gündeme düşecektir.

Ana, insanı doğurup besleyen, koruyup kollayandır. İnsanın yetişmesinde emeği en çok olandır. Ana -dolu denmesinin sebebi de belki de bundandır. Anadolu’nun bir parçası olarak yöremiz coğrafyası da anayla doludur. İklim, su ve birikimi olan insan kaynağıyla toprak, doğurmaya müsaittir.

Küçük ölçekli de olsa var olan çiftçilerimize sahip çıkılmalı, bunların pazara katkısını artırmak için herkes üstüne düşeni yapmalıdır. Bu üreticiler önemsenmez göz ardı edilirse, yereldeki gıda kültürü kendiliğinden bozulacaktır. Pek çok ürünün fiyatı insanların satın alma gücünün üstüne çıkacaktır. Belki de sağlığımız gün gün kendiliğinden bozulacaktır. İşte bunun içindir ki, Ziraat oda ve birlikleri pazara ürün çıkaran çiftçilerden kimlik belgesi bedeli yerine onların üretme hevesini artıracak, becerisini geliştirecek yöntemler düşünmelidir. Düşünmezsek, yabancı gıda topluluklarının istilasını sürdürmesine çanak tutarız.

Yemek kültürü de tarihi mirastır. Bunu koruyup kollamak bizlere düşmektedir.

Burada yine anamdan bahsetmeden yapamayacağım. Arı buğday denen buğday ekerdik. Koçanı küçük olsa da yerli mısır. Anam kalaylanmış bakır tencereye arı buğdayı, yerli mısır tanelerini atar “gövele” olarak bildiğimiz yiyeceği bize sunardı. Kaşık kaşık tüketirdik. Bugün çarşı pazarda bardakta sunulan mısırlarla lezzeti kıyaslanmaz bile. Hangi evde “gövele” kaynatılıyor acaba? Bu lezzeti kimler hatırlıyor? Bunu koruma sorumluluğunu kaç kişi üzerinde hissediyor?


Keşkek eski köy düğünlerinin olmazsa olmazı. Kaç lokantamızda keşkek pişiriliyor bugün? Geleneksel yemeklerimizi unutmamak adına ilçemizde bir festival düzenlemeyi düşünen bir kurum var mıdır? Yerel sebze ve meyveler için yine aynı durum. Bunları düşünmenin zamanı geldi geçiyor. Odalar aidat toplama kurumu olmaktan öteye geçmeli artık. Üretimi yapılan sebze ve meyvelere resmigeçit yaptırmanın zamanıdır. Ben de bu geçidi izlemenin keyfine varmak istiyorum. Demirli domates ve kavunu, Karapelit biberi, Seliköyün kabağı, Aliovanın yeşillikleri, Gazelyakup yöresinin nohudu Cumhuriyet meydanında boy göstermeye hazırlanmalı bence. Üniversitemizin bile gerek tarla araştırmalarında, gerekse yerel gıda kültürümüzün gün yüzüne çıkmasında katkısı olmalı. Gıda üretimi geldiğimiz noktada gittikçe önem arz etmektedir. Bize sunulanı yemek yerine, yerli üretimimizi artırıp geliştirmek ve sahip çıkmak hepimizin tarihi sorumluluğudur. Benden söylemesi. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: