Hep meşguldük. Neyle? İşle, güçle, geçimle. Hayatın kendisiyle. Ailemizle, çevremizle, köyümüzle, kentimizle velhasıl ülkemizle, insanımızla, insanlığımızla. İnsanlığımızı muhafaza edecek duruşla. Bu yüzden zikzaklarımız olmadı bizim. Bu yüzden mutlu olduk cancağızım. Üzüldüğümüz anlar oldu mu? Elbette. Üzenler oldu mu? Ühhü! Yığınla.
Şu an, geçmişte yaşadıklarımı,
kalbimden geçenleri tam olarak adlandırmak zor mu zor. Biz düşüncelerimizi,
kimseyi kırmamak adına yüreğimizin kuytu odalarında zapt ederken, sorun çözmek
adına bilgiç bilgiç kaykılanların ortalığı karıştırmakta üstlerine yok. Hatta öyleleri şamatanın tam olarak kendisidir
kardeşim!
Sadece sevgiyi, ilgiyi alakayı
almaya alışmış kimselerin vermek gibi derdi olmuyor. Zaman içerisinde güçlü
küçümseyiciler olup çıkıyor böyleleri. Biz, zamana bitmiş gibi bakıp, alçak
gönüllülüğü yüreğimizde tutmaya çalıştıkça hoyratlaşıyor kimileri. Ha bire içlerindeki kaosu boca etmenin hava ve
hevesinde oluyorlar. Böylelerine uçmayı öğretmek, hayatın gayesini özümsetmek
zor yeğenim. Terbiyemiz boynu bükük seyrediyor çoğu zaman.
Dün birisi “yüzüne gülve” diyor.
Kimin yüzüne? Yanlışın! Yanlışın yüzüne güldükçe daha da arsızlaşmaz mı? Yüze gülmelerden değil mi şımargınların
varlığı? Keserle çivi çakma becerisine sahip olmayanlar teknolojik mikser
maşallah. Attıkları her adım misket üten çocuk hevesi ve kurnazlığında.
Biz meşgulken üttü kimileri!
Yüzlerine güldükçe, görünmez tuzakların,
çamurların hesabını yaptılar. Yetmedi; şiirimize, sanatımıza, duruşumuza, güçlü
sosyal yapımıza dil uzattılar. Gece yarısı telefonlarıyla kudurmuş sözcükler
fırlattılar çekinmeden.
Biz hep meşguldük! Neyle? Toplumun dertleriyle. Neyle? Üretmenin hevesiyle. Neyle? Sevgiyle.
Neyle? Memleket sevdasıyla!
Sizi gidi tıfıllar! Hastalığınız o kadar açıktaki. Herkes
farkındayken siz değilsiniz. Yakan topsunuz olduğunuz yerde. Herkes bulaşmamak
için sabrı zorluyor kardeş! Bize de uyarı çekiyorlar an an! “Boş ver uyma, bulaşma!”
diye. Siz sabrı bilir misiniz? Yiyip içtikleriniz aklınızı bulandırdıkça düz
çizgi kalmaz sizde.
Rahmetli anacığımda çok uyarmıştı
çocukluğumuzda. “Filancıya, feşmancıya sakın uyma, uzak dur!” diye. Çirkef
olanı bilirdi. Çirkef olanın çirkinliğini bilirdi. Vaktin zayi olmasından
korkardı. Anamızın uyarıları bizi mutlu kıldı belki de. Üzülsek de mutluluğumuz
eksilmedi. Şükre yaslanmak sırf bu yüzden bile mühim ebbabım!
Bu ülkenin ekmeğini, suyunu içip
düzgün yürümemenin hesabını sorar Allah! Yürümeyi öğrenen her insan, yeri geldiğinde
uçmayı da öğrenir. Bu topraklara hizmet için kimsenin ittirmesine gerek yok.
Kötülükleri içinde besleyip, kendini iyi addedenler, zayıflığınız ortada.
Zayıf olanların düşünce yapısı da
arızalıdır. Bir rüya süresi kadar kısa olan şu ömürde gerçek meşguliyetlere,
yönelmek huzurun kendisidir. Bunu bilir
söyleriz.
Biz kaybetmeye bile kader deyip
tevekkülle karşılarken, kimileri varsın yüz üstü yüzüyor gözüksün. Tüm
iyilikleri es geçip insanlığı kalleşçe ortada bırakanlar eni sonu kendi kör
kuyularında boğulacaklardır. Attıkları taş kimi zaman baş yarsa da, bizim
cennetimiz onların yardığı baştan doğacaktır.
İki kelime, iyi ve kötü! Mesele tercihte. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder