26 Mayıs 2025 Pazartesi

SİLDİM SİZİ!

Mevsimin bu vaktinde başını hangi yöne çevirsen yeşilin, hatta renklerin çeşidini görüyor, çiçeklerin kokusunu olabildiğince alıyorsun. Gelincik beyazının, kırmızısının hatta siyahının albenisi var kardeşim. Renkler bu mevsimde çekiyor içine kendini. Havanın ferahlatan, huzur veren bir yanı oluyor canım! Polen rahatsızlığı olmayanlar için tam bir huzur vakti. Evlerin bastıran bungunluğundan kurtulmanın bayramı sanki. 

Suyun akış şırıltısına kendilerini kaptırmış çekirdeği çıtlatıp iki dudak arasından suya fırlatan genç ergenler; kitapsız, kayıtsız, kıpırtısız, kaygısız. Hayat onlara güzel!

Piknik yerlerindeki insanların huzur içindeki kaşık şakırtısı, mangal dumanı, çocukların koşturmacısı, yeni yetmelerin motor sesi, ip atlama özgürlüğünü yaşayamamış tazelerin ürkek duruşla ipe ritim tutturuşları. Yürüyüş yolunda göbek pozu gösterisindeki genç kızlar.  Salkımını suya sallayan söğüt ağacı. Oltasını dereye atıp güneşin baş yakan sıcaklığını bile fark etmeyen ayyaş oltacı. Hepsi kendince mutlu, hepsi zamanı yutmaya çalışan birer avcı. Bu kalabalık ve telâşe içinde okuyan insan yok kardeşim! Okumak, otururken yapılacak iş değil. Okumak ciddi iştir çünkü. Ya uyumak? Sayfaları çevirmek emek ister.  Gözün göreceği iş değil. Göz yorulur birader. Ühhüü! Daha nelerden alıkoyar okumak say say bitmez.

Okumak, bu mevsimde hikâyelerin içine sokar insanı. Söz dinlemeyen şiirlerde kelime düzer,  hece ördürür insana. Oturduğun gölgede, alır başını gidersin suyun şırıltısında. Gökyüzünde uçan kuşun hücrelerinde gözyaşı olup kendi yüreğinde kaybolursun.

Olan bitene anlam yüklemekte zorlanan yetmişliğin abdest almaya niyetleniş tavrını oturduğu yerde çorap çıkarışından anlarsın mesela.

Elinde çalıdan süpürge-faraşla yarı ezik dolaşan çevreci çöpçü. Yüreğinde türlü düşünceyi, isyanı, belki de bin bir küfrü dövüştüren çöpçü. İçinde kendince kızmabirader oynuyor kim bilir?

Görselle güçlendirdiği resimle pikniğe giderken fazladan iki poşetle gidin diyen Mustafa Uysal! Uyarın yüreğimizde. Bunu da mı yaptıracaktın diyen, dürtükleyen içimdeki sinsi bir his! Evde yapılamayan dağınıklığı doğada bırak özgürce yapsın insanlar. Gençler banklara isimlerini kazısın bıçakla. Motora ara gazı nasıl verildiğini göstersin. Bebeğinin bezini suya salsın anneler. Ya da öylece bıraksın. Bıraksın da başıboş köpeklere de iş çıksın durduk yere.

Köpek deyince çarpıntılarım arttı bak.  Karanlığı aydınlatan sokak lambasının şavkından aldığım cesaretle saymaya çıkacağım köysüz köpekleri! Hangisi hangi çöpü karıştırıyor merakıyla biraz da.

Yalan değil söylediklerim. Cansız nesnelerin çevresine bir şey katmayacağı iddiasında kimiler. Küçücük taş parçası karıncaya, börtü böceğe korunak oluyor oysa. Taşın yalanı, dolanı da yoktur üstelik. Tepecikli Kamil, taşların bu yönünü ortaya çıkarmaya çalışıyordur kim bilir? Bir vakit demiri yontup bulamadığı sığınağı taşta arıyordur. Usuldan ve sessiz.

Bu sessizlik içinde kitaplar, sokaklar, ağaçlar, doğa, dünya “hayat nedir?” sorularıyla geliyor üstüme. Ben ve benim gibiler bu sorunun gizemini çözmeye, sorgulamaya, sorumluluk duygusunu artırmaya çalışırken, güzellik adına ne varsa kirletmeye çalışan canlılar! Bir yazının içinde yer almayı hak etmeyen canlılar. Kırıp döken, kirleten, üten, yutan, aldatan canlılar! Sildim sizi!

Silsem de, uyarım size. Bir ağaç yaprağı olamasanız da taş olun taş!

 “Hayat nedir?”sorusunu kendine sormayanların hayatı anlamak için gayretleri olur mu? Geldi geçti ömrüm boşa… Sağlıcakla 

Hiç yorum yok: