Dünya hayatının geçiciliği muhakkak
ve gerçek. Geçici bir heves ve sınırlı nefes sahibiyken, aynı zaman da oyalanmadan
ibaret olan bir nimet. Canımızın bile gerçek sahibi kendimiz değilken, hırsımıza,
doyumsuzluğumuza, bencilliğimize, cimriliğimize bakar mısınız?
Frigyada köle olarak doğduğu
bilinen filozof Epiktetos “ölüm daima gözünün önünde olsun. O zaman asla adi endişelere
düşmezsin ve maddi hiçbir şeyi hırsla arzu etmezsin demiştir. Bu anlam da Yunus’un
daha anlaşılır sözleri vardır mesela. Mal da yalan mülkte yalan. Al biraz da
sen oyalan misali…
Malı, mülkü, makamı mevkiyi, şanı şöhreti
velhasıl maddi zenginlikleri hava atma aracı, büyüklenmek için gerekli görmenin
esaretini birazcık(!) bilmek gerek.
Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde;
“Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl kaç yaşında.
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında..”
diyerek hatırlatma yapmıştır.
Of of! dünyaya sığamıyoruz dünyaya..
evlerin içinde basıyor daraltı, yeryüzü kibrit kutusu geliyor çok vakit.
Krallar, imparatorlar, hanedanlar,
hükmedilen topraklar….nelere hükmetmiyor insanoğlu. Ölüm karşısında bitiyor tüm
ihtişam. Ölümün hakimi kim, ya taşıdığımız canın?... Ölüm karşısında malını
mülkünü, sahip olduğu zenginliğin ihtiyaç sahiplerine verilmesine razı
olmayacak kaç kişi çıkar acaba…
Küçücük kılcal tıkanma, nefes almadaki
zorluk için neleri feda etmez ki insan. Feda
etsen de hükmü nedir ki insanın… Benimdir dediğimiz can ve hayat kendimizin
değilken malın mülkün sahibi biz nasıl oluruz?
Gazneli Mahmut;
Yoklansın kafası mezarda her ölenin
Farkı var mı bakalım, hükümdarla
kölenin? diyen sözleri bize hangi erdemli hal içinde olmamız gerektiğini
açıklamaya yetmiyor mu?
Yunus’un,
“Ana rahminden geldik pazara
Bir kefen aldık döndük mezara”
mısraları neyin anlatımı acaba? Fizyolojik ve biyolojik kapasitemiz oldukça
sınırlıyken neyin hesabındayız ki biz? Kaplayacağımız alan bedenimiz
ölçüsündeyken sokaklardan, meydanlara taşmanın hesabı neyin de nesi. Ah ki ah!
Allah yapıp ettiklerimizden hatta
niyetimizden bile haberdar olduğuna göre, süresi gelen her canın geriye kalmadığını
bildiğimiz halde, ölüm bizim mayamızken nelerin meylindeyiz biz. Of! of!
Malımızdan, mülkümüzden, paramız
pulumuzdan, bilgimiz ve yeteneğimizden, düzgün duruşumuzdan, gönül
güzelliğimizden velhasıl varlığımızdan olumlu katkı yapmanın hesabında değilsek
mezara nasıl sığacağız ki?
Oysa doğduğumuz gün ölmeye
başlamıştık biz. Ya işte böyle!
Şu geçeni durdursam, çekip de
eteğinden;
Soruversem; Haberin var mı öleceğinden..(Necip Fazıl Kısakürek).
Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder