19 Şubat 2017 Pazar

ISPANAKLI BÖREK


Rahmetli babam öleli tam on sekiz yıl oldu. Anam yaşıyor. Doksana merdiven dayadı.  Fakat yaşlılık zor. Kendi kendine “derlerdi inanmazdım” der gibi bakışları. Onların varlığında koşar adım giderdik köylere. Babam gittiğinde ıradı köyler. Sessizleşti köye dair çok şey.  Adımlarımız seyreldi, evler çoktan ölmeye başladı adımlar seyreldikçe.
Şenliği, şamatası, neşesi bitti, geleni gideni tükendi köylerin. Komşuluğu tanıdığımız köyler gün gün ıssızlaştı. Yüzde sekize inen köy nüfusu da buna işaret etmiyor mu? Komşuluk kardeşten ileriydi. İleri baktıkça geri düştü kimi değerler. Hey gidi hey! Bırak komşuyu kendi ana babasını, hısım akrabasını tanımıyor çoklar. “İn- cin top atıyor” derdi anam. Hele köylere bu anlatım çok uyuyor. Postacılar evrak teslim edecek kimse bulamıyor kardeşim.
Bizim köyde üç dört tane ekmek fırını vardı. Vallahi nöbete dururdu kadınlar. Fırına birkaç odun koymak fırın da ekmek sırasını kapmak demekti. Ekmekten önce pideler pişirilirdi. Soğanlı tereyağlı türlü türlü… Hatta kızartma tepsileri.. Of of!  Soğanın tereyağının, domatesin kokusu birbirine karışır fırından taşıp köyün yarısını kaplardı. Fırının harı pidelerin pişmesine göre ayarlanırdı.
Fırın önünde görmek lazımdı anamı. Birini fırından alır altına şöyle tap, tap! Diye vurunca ekmeğin ağırlığından ses tonundan pişgenliğini şıp diye anlardı. Senin anlayışını seveyim ana!.. “Pek güzel oldu ekmeğim” diyerek kendince gururlanır keyif duyardı. Severdi anam hamur işlerini. Pastayı keki bilmezdi ama böreğin haşhaşlısı, kıvrımlısı, katmerlisini döktürürdü valla. Anası genç denecek yaşta ölmüştü anamın. Oktay usta diye biri de yoktu o devirde. İnternet desen yine öyle. Babamın başucunda duran radyodan arkası yarınlara kulak kabarttığı olurdu o kadar. Babamsa saat başı ajanslarını hiç kaçırmazdı. Saniye Can’dan türkülere eşlik ederdi kimi zaman anam. İçli türkülerde dalar dalar giderdi. Diyeceğim o ki hayatın içinde yaşadılar, yaşadıkça çok şey öğrendiler çok. Yufka açarken görseydiniz anamı. İş görmenin keyfini yaşardı resmen. Şimdi hanelere hazır yufka giriyor artık. Ne kolay. Bizim kolaylığımız başkalarının zorluğu olsa gerek. Bu da ayrı mevzu aslında. Kolaylıktan tadını alamıyoruz çok şeyin yalan mı?
Anam doksana merdiven dayadı.  Maşallah deyin siz yine de. Hastalanır filan, senin yüzünden oldu deyip haşlamasın beni. Nazarın taşı çatlatacağına inanır çünkü!. Uğraştığı tüm işler bedenen yorsa da sağlıklı bıraktı belki de anamı. Çünkü uğraşılar rehabilitasyon gibi kardeşim. Yoğurduğu ekmek, yaptığı börek nar gibi kızardı mı bütün yorgunluğu giderdi. Marketten hazır ıspanaklı böreği alıp öne koyanla, anamın psikolojisinin bir olması imkansız. Bir işi becerip ortaya koymanın lezzeti farklı.
Yazılı ya da sözlü notu okunan öğrenciyi düşünün. İyi not alınca “ben aldım”, kötüsünde “öğretmen verdi” demez mi? Marketten hazır almakla, evde yapmanın psikolojik yansıması farklı yani.
Anam yazının kahramanı olmayı sürdürecek bugün. Yazdıklarımı duysa içten içe keyiflenir belki ama “yazıp durma” diye de haşlar beni. Bir gecede bir çift çorap örerdi anam. Ördüğü çoraplar sımsıcak sarardı ayaklarımızı. Kazaklar boy boy, desen desen yine öyle. Dünyaya açıldıkça çin malları ele geçirdi pazarları. Giysiden kırtasiyeye, oyuncaktan güvenlik sitemlerine hatta gıdaya. Cuma pazarında yıllardır boya kokuları arasında giysileri alt üst ediyoruz. Haberlere konu oluyor kimi ürünler. Kansorejen madde uyarısı kısaca. Kentleşmenin getirdiği stres ve sıkıntılar tuzu biberi çok şeyin.
Bir anamı düşünüyorum, bir Ana Kucağı programına katılan kızları. Hazıra atladıkça becerilerimiz törpülendi, ufkumuz daraldı be!.  Daraldıkça öldü anamın dünyası. Öldükçe yaşatmaya çalışsam da nafile.

Alternatif Radyoda bir türkü. “Dertli ne ağlayıp gezersin burda/Ağlatırsa mevlam yine güldürür” diyerek uzayıp gidiyor…Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: