7 Nisan 2014 Pazartesi

BABAMIN TEMBİHİ -ANAMIN DUASI

Gelecekte ne olacağını bilmenin imkansızlığını bilirim.  Bilemeyişin bilinciyle durarım dua bellediklerime. Hayırlısını dilemenin gücüne sığınırım her daim. Gönülden arzuladıklarımın olabilirliğini de olmayabilirliğini de hesaba katarım. Hesaba katmanın enerjisi iç huzurumu çoğaltır durur.
Her yazıya başlayışta ömrü bereketlensin anamı hatırlatmanın alışkanlığı oluştu. Bu alışkanlığın okuyucuyu ne kadar sıktığını tahmin etmek zor. Gerçek şu ki anaların davranış ve duruşlarının insan hayatında önemli bir yeri olduğu kesin. Ya da belli yaştan sonra onların bilgi ve tecrübesinin farkına varıyor belki insan. Bu varışla dile dolanıp duruyor anam.
Anam “Hayırlı yazılar yazsın Rabbim” derdi. “İyi insanlarla karşılaştırsın” diyerek dualar etmeyi ihmal etmezdi. Babam rahmetli kısaca “dikkat etmemizi” sık sık tembihlerdi. Bu tembihlerin, tecrübenin, tedbirin işareti olduğunu anlamak küçük yaşlarda en zor şeylerdendi belki. O yaşlarda tembihlerin sıkan, bunaltan çokça yanları olurdu. Anlamazdık, anlayamazdık neyin neden dendiğine. Ayrımında olamazdık belki de. Tembihlerin tecrübe imbiğinden süzülüp geldiğini ilerleyen yaşlarda anlıyor, anlayabiliyor insan.
Yaşadıkça , gördükçe, nice öyküleri okudukça  tembihin anlamını, farkını fark ediyor insan. Aslında gelecekte ne olacağını bilmemenin rahatlığı, iç huzuru oluşturuyor belki de. Bu huzur mutlu kılıyor insanı. Bu huzur inancın, dolayısıyla kabullenmenin kendisi olsa gerek.
Bu esnada Dr. Richard Carlson’un öyküleri gözlerimin önüne dikiliyor. Bir gün köyün çiftçilerinden biri bilge adama telaş içinde gelerek; Öküzüm öldü. Tarlamı sürecek başka hayvanım yok. Söyle bundan daha kötü bir şey gelecek mi başıma. Bilge; olabilir de olmayabilir de cevabını verir. Telaşla köyüne dönen çiftçi bilgenin aklını kaçırdığını söyler. Ertesi gün çift sürmek için başıboş gezen bir atı yakalar çifte koşar. Bilgenin haklı olduğunu düşünür. Tekrar bilge adamın yanına gider. Tekrar başına kötü bir şey gelip gelmeyeceğini sorar. Yine olabilir de olmayabilir de cevabını alır. Yine bilgenin keçileri kaçırdığını düşünür.  Sonra oğlu attan düşerek bacağı kırılır. Aynı soru, yine aynı cevap. Sonrasında köyün bütün erkekleri çıkan savaşa çağrılır. Büyük ihtimal herkes ölecekken, bacağı sakatlanan oğlan köyde kalan tek erkektir.
Bu sonucu önceden kestirmek zordur. Ama biz insanoğlunun istediklerimizin gerçekleşeceğine dair inanma meylimizle sıkıntı yaşar dururuz çoğu kez. Edindiğimiz huylarda bizim mutlu veya mutsuz olmamıza katkı yapar.
Bu sebepledir ki yazılarımda sevgi, sabır, anlayış, iyilik alçakgönüllülük ve huzur gibi nitelikli kelimeleri tekrar eder dururum. Her tekrar hatırlamak için, nitelikli davranışları yüzeyde tutmak için gereklidir. Aynı zamanda yüreği temizleyen, genişleten bir yoldur bir diğer yandan. Kötülük içeren niteliklere sarılanların hangi düzgün alışkanlığı olabilir ki… Edindiğimiz kötü ya da iyi huylar değil midir insanı belirleyen. Edindiği huylara göre iyi ya da kötü anılmaz mı insan.
Ailenin ebeveynlerin bu yüzden önemi büyük. Bize kazandırdıkları düzgün huylardan dolayı anamdan bahseder dururum. Yüreğimize yapıştırdıkları inançtan dolayı, en donanımsız yapılarına rağmen doğru kavramları belletişlerinden sayıklar dururum babamı. İnsan olmanın uzağında kalmaktan korkarım belleyişlerle. Bu yüzden şükreder dururum.

Babamın tembihlerini kulağıma küpe yaparken, anamın dualarına sımsıkı sarılırım. Sağlıcakla.  

Hiç yorum yok: