Rüzgârlı Pazarlarda şişirdik
yelkenlerimizi. Aslında yelkenlerimiz hakkın, hukukun, doğrunun, sevginin,
sevdanın, ülkemin, insanımın dahası coğrafyamın coşkusu ve heyecanıyla
dopdoluydu. Yelkenlerimiz Pazar rüzgârlarında yeniden şişerken aklımızı,
benliğimizi, kimliğimizi, haysiyetimizi, terbiyemizi düşürmedik her daim. Bunun
keyfinde ve sabrında olmanın bilincindeydik. Kimileri lades oyunlarının cambazı
olsa da biz yüreğimizdeki memleket sevdasına asla halel getirmedik.
Yaradanın herkese bir ağız, bir dil
verdiği muhakkak. Ağızdaki dili evirip çevirmek, elindeki kaleme eğri veya
doğru çizgiler çektirmek de akıl süzgecimizle alakalı. Akıl süzgeci; aldığınız
terbiye, örf, adet, inanç, iman ve ahlakla bezeli değilse yaşam hanesi özürlüdür.
Lades şampiyonları kazanmanın
hırsıyla kendilerinden geçiyorlar. Bu geçişle dalaverenin perhizinde bile
olmuyorlar. Ne yazık.. Perhizsiz konuşurken avurtları doluyor. Ah ki ah!
Perhizsiz konuşmalar içi dışa
vurduruyor. Bu dışa vurum sırasında bir de alkışlandı mı kendine dönüp bakmaz
insan. Kabak çiçeği gibi açılır da açılır. Ne kötü.. Bugün alkışlananın yarın
yuhalanmayacağının garantisi yok. Ya da tam tersi.
Lades gibi ütme oyunlarını uzaktan izledikçe
hep nefret etmişimdir. Bu alan beni ürkütürken, atalarımın yaşam biçimi
hayranlık uyandırmıştır. Atalarımızdan aldığımız değerler gönül zenginliğimiz
kadar yaşamımızın gömüsüdür aynı zamanda. Bu yüzden ahlaki değerler düsturumuz
ola geldi. Bunları düstur edinince aslolan zenginliğiniz, gerçek gücünüz,
aşkınız, sevdanız, mutluluğunuz dahası gerçek şöhretiniz gönül duvarlarınıza
kendiliğinden yapışıveriyor. Çok şükür, çok şükür ya rabbim!
Tavşanlı’nın Sesi Gazetesi’nde
yaklaşık on iki yıldır köşe yazıları akabinde köy yazıları yazmaya çalışıyorum.
Gazetede ilk (“Başköşe”) köşe yazıları yazmaya başlayanlardanım.
Yazılarımda kırıp dökmekten öte,
derleyici toparlayıcı olmaya gayret ettim. Olması gerekenlere işaret ederken
bile nezaketi elden bırakmadım. Eksik ve noksanları tertemiz bir dille, çözüm
yollarını da kendimce işaret ederek toplumun, bölgemin daha mutlu olmasının
gayret ve heyecanında oldum.
Toplumsal sorunlarda ekip
arkadaşlarımızla birlikte el birlik çözümler üretmeye çalıştık. Aydınlanmak
için araştırmalara zaman ayırdık. Aydınlandıkça aydınlatmanın hevesinde olduk.
Kimseyi şucu veya bucu diye gruplara ayırmadık. Hepside aslında bizdik, bizden
bildik. Kör atışmalara, kör tartışmalara engel olmaya çalıştık.
Köylerimiz hakkında yazılı doküman
eksikliği vardı. Kendiliğimizden üstelik kimseden yardım beklemeden bunu
gerçekleştirmenin heyecanını yaşadık.
İlçe dışındaki etkinliklerde
ilçemizi, bölgemizi ve insanımızı en iyi şekilde temsil etmenin sorumluluğunu
yüreğimizde tuttuk. Hiçbir zaman bu sorumluluğu unutmadık.
Sporcu ve taraftarlarımızın zaman
zaman girdikleri tartışmalarda iyiyi ve güzeli işaret etmenin telaşe sinde
kendimizi bulduk. Bölgesel huzur ve barış yürek gömülerimizin içinde hep vardı.
Pek çok mesele de toplum gerilirken,
konuşması gerekenler gıkını bile çıkarmazken ekip arkadaşlarımızla üstümüze
düşeni yapmaya çalıştık.
Ütmeye alışkın ladesçiler hiçbir
şey yapmamışız gibi rüzgârlı pazarlar yaratmanın rolüne soyundular. İştahla saptırmaya
çalıştılar. Avurtlarını doldururken anaları, gül yüzlü çocukları ağlatmanın,
üzmenin, yollara dökmenin koskosluğuna koyuldular. Yalanlar rüzgârlarda
savruldu. Savrulan rüzgârlarda ütülen nasıl ütüldüğünün farkına bile varamadı.
Ne acı, ne vahim..
İşi germek olanın yüreğindeki
sevgiden şüphe duyarım. Çünkü sevgi sofrası sofraların en güzelidir. Niyeti ütmek
olanın sevgisi öldüren aşıklara benzer. Seviyorum diyorsan ütmeyi akıldan
silmek gerek. Bugün yalanla kandırsan da yarın mutlu olman mümkün mü? Hileyle
kazanılan maç hangi oyuncuya iç huzuru verir. Hileyle huzuru bulanlar, kar
ettim sananlar, aldatanlar galle kuyularında olanlardır. Kara düşleri soluya
soluya büyüyenlerin hayra hizmet etmesini beklemek hayaldir.
Gerçekleri araştırmadan ahkâm
kesmek kolaycılıktır. Gerçekleri görünce alkışlarda azalma olacağını bilen
ütücüler, gerçek dışına yöneliyor. Çamur atmaya meylediyor. Acırım hallerine..
Oysa hallerine acıdığım kendi kıyametini koparan, firavunun ateşinde yanan
suyunda boğulanlardır. Bizde ki de vicdan işte. “Bıktık siz ve sizin gibilerden”
demek yerine öncelikle vicdanımız depreşiyor acıma hissi yüreğimizi dolduruyor.
“Yuh” çektirmeye kalkışanlarda vicdan yok oysa ki! Saygı duyduğunu sevdiğini
söyleyip arkasından hançerlemeye çalışmak tam tamına yalancı aşıkların işidir.
Toplumu akla hayale gelmeyecek
söylem ve ifadelerle üstelik hiç araştırmadan, çözüm üretmeden saflarına
çekmeye, arkalarından sürüklemeye yeltenenlerin hevesleri kursaklarında
kalacaktır.
İnsan inandığı şeyi savunmakta
özgürdür. Ama savunmayı, ona buna çamur atma sananların çirkin tutumlarını
sergilemek, hatırlatmak, anlatmak gerek. Yalan yanlış aktararak, hatta
saptırarak, hatta toplumu aydınlatma, bilgilendirme gayretlerimizi görmezden
gelerek toplumu yanlışa sürüklemenin vebali kimilerinin omuzlarında olacaktır.
“Kulak verin” diyoruz. Anlayıp dinlemeden önyargıların hapsinde halkı huzursuz
etmeyin diyoruz. Anlayıp dinledikten sonra oturup ne yapacaksak birlikte
yapalım demeye getiriyoruz. Buna kulak asmadan esip gürlemekten prim toplama
gayretinde olanlar size yazık, çok yazık! Size göre Tavşanlı kurum ve
kuruluşlarıyla idareci ve yöneticileriyle top yekun ihanetin çemberinde öyle
mi? Kimi yandaş, kimi işbirlikçi ha! Patavatsızlığın böylesine de pes doğrusu.
Köyü tanımayanlar, hatta “köylü” olmayanlar köylümün sorunlarına çocukların
sırtına tabut, diline kanlı laflar sürerek, anaları ağlatarak mı çözüm
üretecekler. Sosyal medyada yalan
sofraları sererek yiğitlik ünvanı mı kazanacak yoksa bazıları. Vay ki vay!
Bugüne kadar yöredeki manda
sayısını nasıl artırırız, yüz ölçüm içinde kazanç kapısı olabilecek hangi
fidanları çoğaltırız konusunda kafa yormayanlar, hatta arazinin sulanabilirliği
noktasında neler yapabiliriz demeyenler, köydeki hayvan sayısını, sürü
miktarını, ne kadar tarım arazisi olduğu tahmin bile edemeyecek olanlar yalan
rüzgarı ve çamursak kampanyayla zemin tutmaya çalışıyorlar. Oldu mu şimdi ya…
Biz yöre için önerilerimizi köy yazılarımızda tek tek sıralarken, bunu
samimiyetle ve içtenlikle isterken,
kışkırtmaya çalıştığınız halk için hangi projeler etrafında toplandınız?
Hangi önerilerde bulundunuz merak ederim.
Bizim doğrularımızı, yalanlarınızla
örtmeye çalışmanız ne kadar ahlaki?
Yöremizi, insanımızı iyi tanıyanlar
olarak inancımız tam sevdamız büyüktür. Serinkanlılığımızı koruyarak toplumu
doğru ve tarafsız bilgilendirme yolunda gayretlerimiz artarak sürecektir. Açmaz
ve çıkmazlar konusunda yüreğimizi, zamanımızı aklımızı imkanlarımızı zorlayarak
halkın huzurunu sağlamak adına neferliğimiz devam edecektir. Yeri geldiğinde
eleştiri, öz eleştiride, empati yapmada sakıncamız olmayacak ama asla kin ve
nefret kusmayacağız.
Yalan ve iftirayla toplumu yanlışa
sürüklemeye çalışanlar karşısında uslu çocuklar gibi oturmayacağız. Görmek
istediğimizi yada birilerinin görmek istediğini değil, gerçeğin kendisini
yazmaya gayret edeceğiz. Kendimiz gelişirken toplumun gelişmesi yönünde
üzerimize düşen ne varsa yapmaya çalışacağız. Biz bunları yaparken ladesçilerin
yeni oyunlar peşinde olacağını bilerek doğrularda ısrarcı olmayı sürdüreceğiz.
Dün toplumu aydınlatma ve
bilgilendirme yönünde neleri yaptıysak ağırbaşlılığımızı muhafaza ederek
yarında sağlığımız elverdikçe yapmaya özen göstereceğiz.
Kültürümüzü, değer yargılarımızı
unutmadan kollarımızı sevgiye açık tutacağız. Çünkü toplum sevgisinin insanı
olgunlaştıran bir yanı vardır. Halkı
düşman gibi görmek onları hain ilan etmek ancak içleri karartmaya yeter.
Sevgiye kollarını kapatanların kendisi dışında çevresinde kimse olmadığını
göreceksiniz. Bindirme kalabalıklarla nereye varılabilir ki.. Halkı aydınlatma,
bilgilendirme yerine kışkırtmaya çalışanların sonsuzluğundan şüphe ederim.
Üzerinde ısrarla durduğum konu
sevmeyi öğrenmektir. Sevgi tahammül ister, sabır ister, akıl ister. İnsan sevme
becerisini kazandığı zaman birbirinin aynası olur. Beceremiyorsanız sevimsizlik
sizinle yol arkadaşlığı yapar durur. Şükürler olsun ki, içimizdeki sevgiler
sevdalarımızı çoğaltıyor bizim. Sevdikçe daha da güçleniyoruz. Siz bu gücün
kıskançlığındasınız sanırım.
Çamursak kışkırtmalarınızdan halkın
kısa sürede bıkıp usandığının farkında değil misiniz? Yapmak istediğiniz üzüm
yemek değil, bağcıyı dövmek san ki. Bunun anlaşılmadığını mı sanıyorsunuz?
Vazgeçin, vazgeçin bu yoldan! Bunu hiç kimse için değilse bile kendiniz için
yapın.
Bizim hedefimiz; halkımızın aydınlığı,
refahı, huzuru, mutluluğu ve sonsuzluğa top yekun ulaşması içindir. Ya sizin?
Sağlıcakla.