17 Ocak 2025 Cuma

YÜREĞİMDEKİ PARMAK İZİ

 

Sosyal hayatın içinde olmanın avantajlarının yanında dezavantajları da var. İnsan ilişkilerini problemsiz yürütebilmek kolay iş değil. Bazen içinizde kopan fırtınaları bastırmanın stresiyle yaşamak zorunda kalıyorsunuz.

Okuduklarımın bende yarattığı birikimle çevremde karşılaştığım her bir insanın varlığının kıymetinden bahisle güzel özelliklerini öne çıkarıp duygusunu yükseltmeye çalışırım. Bizim duygumuz kimsenin umurunda değil yeğenim!

Adamın içinde biriken benle ilgili olmadığı halde negatif ne varsa sıralayıp döküyor. Vücut dili, konuşma üslubu, ses tonu toptan hücumda. Tabağını boş göndermeyip doldursan…. Yapamıyorsun! Tarzın değil, biçimin değil, yöntemin hiç değil yeğenim. Adamın cesaret katsayısı daha da artıyor. Azıyor kimileri azıyor. Allaha havale edip, yutkunuyorsun.

Bu benim yaşadığım iç duygusuymuş gibi anlatsam da değil.   Kendi içinde yaşayan çok insan var çok!  Açık seçik gocunmadan anlatıyorum ya yutkunuşumu…. Anlatmayan yüz binler var belki de. Başkalarının içinizde yarattığı yangını, denizler dolusu suyu döksen söndürmez çoğu kez. Of, offf!

Ben ne istiyorum biliyor musunuz? Cevap, “nerden bileceğiz” olsa da; yaşayan bilir kardeş. Hisseder, anlar, tahmin yürütür, tecrübeyi konuşturur.

Tutkuyla sarıldığımız vazgeçilmez sevdalarımız vardır.  İhtiraslı olmak gibi hırs yükü duygularımız asla. Ben Demirli Köyü’nden Bakkalların Halil’im işte. Yetip artıyor bu bana. Beylik beklentilerim olmadı hiç.  Bu beklentisiz duruşumuzdur belki itilip kakılmaya sebep!

Ama bazılarının beklentisi oluyor. Sokakta yürürken onu gören ayağa kalksın, kaymakam önümde eğilsin, vali sigaramı yaksın. Ühhü! Gördün mü iç duyguyu. Bu kadar üst düzey yani!

Askerde bölük komutanımız vardı. Hitap biçiminden sinir yükünü bilirdik. “Efendiler” diye söze başlıyorsa, kork korkabildiğince. Bazılarının “bey” deyişinden bile korkmak lazım. Gözlemle tespit ettiklerimdir bazı şeyler.

 Diyeceğim şu ki “efendi” diyenden kork, “bey” diyenden kork! Diline ölçü koyamayandan da kork, sessiz kalandan da…

Biri diğerini yemeye göze aldı mı “efendili, beyli” resmiyet kokan sözleri devreye sokar. Bazıları “usta işi” yapıyor bunları. Bazıları, usul usul sessizce..Şaka değil gerçektir bunlar.

Sabrımız, hayran duyulacak özellikteyken üstüne üstüne gelir bazıları. İçimiz yangın yeriyken, sakinliğin muhteşemliğinde kalabilmek de Allah vergisi belki de. Tepkinin en alasını gösterebilecekken sabra sığınmak... Tahammülünüzün kırıntısından nasiplenememek ne vahşice, ne boşça bir aldanış!

Sınırları ortaya koyup, aldanış ve duruşları fark ettirmek aslında meramım. Ortaokul ve lise yıllarımda kompozisyondan iyi notlar alırdım. Şimdi o kadar zor ki beğeni toplamak. Bakışlar çoğaldı, kamplaşmalar arttı. Beklentiler bencilleşti hatta kişiselleşti.  Nerden biliyorum? Ortalığa hatta genel çoğunluğa hitap eden mektuplar yazmış olmama rağmen bir iki istisna hariç dönüp bakmadı kimse. Uzaktan da olsa el sallamadı. Mektubu önüne zarfla bıraktıklarımdan “tık” yok.  Yani insan davranışları anlaşılmaz duruma geldi. Uluslar arası ilişkilerde öyle. Kim kimle flört ediyor, içten içe “gerçek hissediş” nedir bilinmez, anlaşılmaz halde. Devir değişti devir!

Ben mi? Kimsenin umurunda değilim. Kime şamar oğlanı lazımsa buradayım. Başkalarına söyleyemediğiniz içinizde öfkeye dair ne varsa bekliyorum. Aramaya da lüzum yok, göz önündeyim zaten. Çocuklar karne tatiline çıkmışken, vaktinizi boşa harcamayın. Kimilerinin parmak izi yüreğimde olsun. Vakit nakittir! “Vur vur inlesin”.  Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: