24 Ocak 2025 Cuma

KELEBEĞİN KANADI

 

Daha önce kulağımda tınısı kalmış eski şarkılar dudaklarımdan kendiliğinden dökülüveriyor. Belli yaşı yakalamış eskilerde bunu hep görüyorum. Eski Türk sanat müziği eserlerinin melodisini duyunca eşlik etmeye yelteniyorlar. Bunca yılı devirmiş insanların belleğinden pusudan kalkarcasına sözleri bile dökülüyor bir bir. Onca yıl öncesinden köyünden, yaşadığı bölgeden mecburiyet terki yaşamış olanlar çocukluklarının doğası bile eski şarkılar gibi dökülüyor gözlerinin önüne. Benim harman yerindeki karınca yuvasını unutmadığım gibi.

 İnsan doğayla kurduğu ilişkiyi bazen farkında olmadan kendi yaşayışının ölçüsü haline getiriyor kardeşim.

Bu yaşıma kadar insan davranış ve şekillerini yakından gözlemenin yanı sıra doğada yaşayan börtü böceği ve hayvan davranışlarını da görüp gözleyerek geçirdim. Kuzunun anasını emerken diz çöküşüyle, fil yavrusunun anasını emişi arasındaki inceliklere merak salmışımdır mesela.

Hayvan ve kuşların göç vakitleriyle insanların göçü arasında ki ayrılık ve ayrıcalıklarının derinliğinde kaybolup gidiyorsun an an! Horozca horozun sabahın er vaktini bilip ötmesi, kuşça kuşun pusula ve radarları varmışçasına kuzeyi ve güneyi hatta vakti bilip anlaması… Küçücük arının gördüğü çiçek ve özünü kolonisine haber verip tarif etmesi…  of, offf!  

Doğanın ritmine ayak uydurmadığımız zamanlardır dert adına ödediğimiz bedeller. Doğadan ve hayvanlar âleminden erdem adına alacağımız o kadar çok şey var ki! Her bir hareket, her bir davranış derstir ders!  Adalet de doğanın içindedir, sadakat de. Her erdemli davranışın temelini belirgin şekilde doğada gözlersin yeğenim. Doğayı ve hayvanlar âlemini gözle, güzellik adına gördüğünü en doğal haliyle yapıştır üstüne.

Okul yüzü görmeden insanın erdemli hale gelmesine katkı sağlayacak o kadar çok şey var ki. Hayvanlar âlemini gözlemle erdemli yaşamın özünü kavramak mümkün birader! İnsanın dalgınlığı oluyor da doğanın dalgınlığı olmuyor cancağızım. Koşturarak gelen yağmur yüklü şaşkın bulutu gözlemezsen sırılsıklam olursun. Baskın yersin, umursamazken vurulursun. Bulutlarda rüzgârın tutsağıdır. Yelleri tanımazsan yağmurun nerede ne yapacağını bilemezsin. Havanın durumu, insanın durumu için önemlidir işte.

Doğadan ve hayvanlardan aldığımız derslerle yaşamımızı şekillendiremiyorsak vay halimize! Saygı, sevgi, sadakat, vefa, sözünün eri olma gibi pek çok değeri belirgin şekilde sunan öğretmendir doğa. Gözleyip hayatımızda uygulamak biz düşüyor kardeş! Gerçek huzuru yakalamak gözleyip öğrendiğimiz değerlerin sıralamasını da doğru yapmakla olur.

Gözlemleri zayıf kalanların, bencilce hangi esrik duyguların, hangi yanlış davranışların, yersiz gösterilerin, kendini bile aldatan yalanların akışında kaldığını görmek mümkündür. Böyleleri koskoca dünyayı tilki düşmüş kümese döndürür yeğenim.

Başka yolu yok mudur bazı şeylerin. İtiraf etmeye bile cesareti olmaz doğayı gözlemeyenlerin. Ah alır, ah tüketirler öylece. Kendi boşluğunun provasında yellenip durur kimileri. Sonunun ne olacağını düşünmeden. Horozca horozu gözlemek yeter çok şeye.  Yeter de, komşu komşuyu ütmenin telaşında. Ütünce kendine bir dilim ekmek fazla düşeceğini sanıyor. Erdem nerede? İçinde düzdüğü yalanları kazıyıp atan dinozor tipliler.  Nerde kaldı birbirimize basit ama derin saygı? Saygı en temel taştır insan yaşamında oysa. Nerde kaldı içimizdeki sevgi sembolleri. Kargadan bile alınacak çok ders var çok!

İyiliğin ve kötülüğün ayrımında olduğumuzun sınırlarını bilmek, bellemek gerek. İnsanın değerlerinden yozlaşması, ıraması, düşmenin düşüklüğün başlangıcıdır.

Umudum doğayı gözlemekte. Yoksa acılar içimizi yakacak. Doğanın sert rüzgârları kelebeğin narin kanatlarını incitmezken biz kimleri nasıl incitiyoruz bakmak lazım. Sağlıcakla..

17 Ocak 2025 Cuma

YÜREĞİMDEKİ PARMAK İZİ

 

Sosyal hayatın içinde olmanın avantajlarının yanında dezavantajları da var. İnsan ilişkilerini problemsiz yürütebilmek kolay iş değil. Bazen içinizde kopan fırtınaları bastırmanın stresiyle yaşamak zorunda kalıyorsunuz.

Okuduklarımın bende yarattığı birikimle çevremde karşılaştığım her bir insanın varlığının kıymetinden bahisle güzel özelliklerini öne çıkarıp duygusunu yükseltmeye çalışırım. Bizim duygumuz kimsenin umurunda değil yeğenim!

Adamın içinde biriken benle ilgili olmadığı halde negatif ne varsa sıralayıp döküyor. Vücut dili, konuşma üslubu, ses tonu toptan hücumda. Tabağını boş göndermeyip doldursan…. Yapamıyorsun! Tarzın değil, biçimin değil, yöntemin hiç değil yeğenim. Adamın cesaret katsayısı daha da artıyor. Azıyor kimileri azıyor. Allaha havale edip, yutkunuyorsun.

Bu benim yaşadığım iç duygusuymuş gibi anlatsam da değil.   Kendi içinde yaşayan çok insan var çok!  Açık seçik gocunmadan anlatıyorum ya yutkunuşumu…. Anlatmayan yüz binler var belki de. Başkalarının içinizde yarattığı yangını, denizler dolusu suyu döksen söndürmez çoğu kez. Of, offf!

Ben ne istiyorum biliyor musunuz? Cevap, “nerden bileceğiz” olsa da; yaşayan bilir kardeş. Hisseder, anlar, tahmin yürütür, tecrübeyi konuşturur.

Tutkuyla sarıldığımız vazgeçilmez sevdalarımız vardır.  İhtiraslı olmak gibi hırs yükü duygularımız asla. Ben Demirli Köyü’nden Bakkalların Halil’im işte. Yetip artıyor bu bana. Beylik beklentilerim olmadı hiç.  Bu beklentisiz duruşumuzdur belki itilip kakılmaya sebep!

Ama bazılarının beklentisi oluyor. Sokakta yürürken onu gören ayağa kalksın, kaymakam önümde eğilsin, vali sigaramı yaksın. Ühhü! Gördün mü iç duyguyu. Bu kadar üst düzey yani!

Askerde bölük komutanımız vardı. Hitap biçiminden sinir yükünü bilirdik. “Efendiler” diye söze başlıyorsa, kork korkabildiğince. Bazılarının “bey” deyişinden bile korkmak lazım. Gözlemle tespit ettiklerimdir bazı şeyler.

 Diyeceğim şu ki “efendi” diyenden kork, “bey” diyenden kork! Diline ölçü koyamayandan da kork, sessiz kalandan da…

Biri diğerini yemeye göze aldı mı “efendili, beyli” resmiyet kokan sözleri devreye sokar. Bazıları “usta işi” yapıyor bunları. Bazıları, usul usul sessizce..Şaka değil gerçektir bunlar.

Sabrımız, hayran duyulacak özellikteyken üstüne üstüne gelir bazıları. İçimiz yangın yeriyken, sakinliğin muhteşemliğinde kalabilmek de Allah vergisi belki de. Tepkinin en alasını gösterebilecekken sabra sığınmak... Tahammülünüzün kırıntısından nasiplenememek ne vahşice, ne boşça bir aldanış!

Sınırları ortaya koyup, aldanış ve duruşları fark ettirmek aslında meramım. Ortaokul ve lise yıllarımda kompozisyondan iyi notlar alırdım. Şimdi o kadar zor ki beğeni toplamak. Bakışlar çoğaldı, kamplaşmalar arttı. Beklentiler bencilleşti hatta kişiselleşti.  Nerden biliyorum? Ortalığa hatta genel çoğunluğa hitap eden mektuplar yazmış olmama rağmen bir iki istisna hariç dönüp bakmadı kimse. Uzaktan da olsa el sallamadı. Mektubu önüne zarfla bıraktıklarımdan “tık” yok.  Yani insan davranışları anlaşılmaz duruma geldi. Uluslar arası ilişkilerde öyle. Kim kimle flört ediyor, içten içe “gerçek hissediş” nedir bilinmez, anlaşılmaz halde. Devir değişti devir!

Ben mi? Kimsenin umurunda değilim. Kime şamar oğlanı lazımsa buradayım. Başkalarına söyleyemediğiniz içinizde öfkeye dair ne varsa bekliyorum. Aramaya da lüzum yok, göz önündeyim zaten. Çocuklar karne tatiline çıkmışken, vaktinizi boşa harcamayın. Kimilerinin parmak izi yüreğimde olsun. Vakit nakittir! “Vur vur inlesin”.  Sağlıcakla…

KOLAYCILIĞIN MEŞREBİ

 

Şükürler olsun altmış beşime bastım, basacağım. Çocukluğumdan beri insan davranış biçimlerini hatta iletişim ve ilişki şekillerini gözleyerek geçirdim. Özel bir gayret mi? Hayır. Kendiliğinden biriken şeyler. Bu da yetmedi doğada yaşayan hayvanların, börtü böceğin yaşam biçimlerinin yanı sıra, onların davranış şekillerini de istemeden de olsa gördük gözledik. Doğada yaşayan hayvanların zaaflarını göre, göre bilir, anlarsın

Peşine takılan zağarı yanıltmak için izine katlama yapan tavşanın bu tavrını bilmezsen avcılığın yavan kalır. Kekliğin kendine has hareket ve tavırları ona keza.
Günlük yaşantı ve gözlemler sırasında sınırsız hatta sonsuz fırsatları görür bellersin.
Bu fırsatları görmek insani hedeflerinizle, duruş ve bakışlarınıza göre şekil alır. Kimileri, eline geçen her fırsatı kendi çıkarına kullanmakta sınır tanımıyor kardeşim. İşin insani, vicdani, hakkani yanı bir kenara itiliveriyor. Vay be! Oluyor mu gerçekten? Ühhü! Ardına bile bakmıyor kimileri. Hatta ele geçirdiği etiketle kafanın duruş açısı değişiyor.
Geçenlerde küçük kızım bulunduğu durumdan bir üst kategori teklifiyle karşılaşıyor yöneticileri tarafından. Önünde az da olsa kıdem farkı olan arkadaşını hatırlatıyor. O varken haksızlık olacağını ilk hakkın onda olduğunu bu çizgiyi bozmanın kendisi için rahatsızlık vereceğini ifade ediyor.
Kimilerine göre bu bir aptallıktır. Kimilerine göre ayağına gelen fırsatı tepmektir. Kimilerine göre “ben yiyemedim sen ye” demektir.
Bakış meselesidir çok şey. Hakkı teslim etmek ya da edebilmek insanın kendine verdiği en büyük ödüldür aslında. Bu ödülün huzuru başkadır. Fırsatlar sonsuz olabilir. Asıl kendine vereceğin ödülün ve hizmetin düşünce sürecinde hak kavramlarını içinde barındırıyor olmasıdır.
Doğal sayılabilecek fırsatlar o kadar çok ki! Yığınla iyilik yapma yöntemi. Say say bitmez kardeş.
Öylesine bir noktaya geldik ki, “iyilik almaya” dönüştü iş. Verebilecek konumda olanlar bile almaya hevesli. Almaya hevesli olanlar verme durumu olanlardan daha kaliteli yaşam sürüyorlar. Yeme, içme, gezme, barınma, giyim kuşam. Ye babam ye! Nerden? Başkalarının sırtından. Hatta keyif verici yeme içmeleri bile eksik kalmıyor sanırım. Çalışmaktan nasır tutan ellerime kinayece gülüp geçiyorlar üstelik. Bedava yeme içmeye alışınca, kıçları iş tutmuyor iş. Uyu uyu yat! Yat yat uyu! Nasılsa bu toplumun içinde vicdanı olan, iyilik yapma bilinci yüksek insanlar var.
Özel mamalarla beslenen, her gün kapı önünde beslediğimiz kediler bile fare avına çıkmıyor artık. Balkon kapısını açtığımı fark edip dikiliyor karşıma. Tatlı tatlı miyavla, iki kuyruk salla beslenme tamam. Neden koşturup yorsun kendini? Bir komşuya faydayı bırak doğadaki bir ağaca bir tas su dökmüyor hazıra, bedavaya alışanlar. Ar kalkıyor, hak gidiyor ortadan. Ye babam ye!
Kimseyi aşağılamıyorum, kimseyi küçümsemiyorum. Tam tersi bedavaya alışanlar, bu toplumu küçümsediğine hatta kullandığına inanıyorum. Bu konuda ki gözlemlerim çoğaldıkça kahroluyorum.
Çevrenizi gözleyin göreceksiniz birader. Bedavadan yaşamaya alışanların arsızlığı bile şaşırtacaktır her birinizi. Bu türden bakış ve gözlem, kendi içimdeki münakaşaları bile çoğaltıyor gün gün. Burası küçük yer! Tembelliğin yokluğuna alışıp bedavaya yaşayanları bakınca göreceksiniz. Alışkanlık ve kolaycılık meşrebini bozdu kimilerinin. Hak edene hak ettiğini vermenin huzuru bizimde içimizi rahatlatıyor.