27 Kasım 2024 Çarşamba

YEL KAYADAN NE ALIR?

 

İnsan hayatının bir amacı olmalıdır. Bu amaç ölünceye kadar sürdürülmelidir.  Amaç yaşamın ana motorudur.  Bu ortadan kalkarsa hayatın savunma silahı denebilecek güç ortadan kalkar. Ya öylemi? Evet, aynen öyle… Amaçsız meydanlarda oturanlara bakın hele. Dikkatli gözlerseniz gün gün nasıl çöktüklerini fark edeceksiniz.  Öylesine oturanlardan biriyle koşu yapmaya kalksak inanın ben kazanırım. Neden mi? Ben sürekli hareket halindeyim de ondan! İlim adamlarının söylediklerinden de biliyorum ki kaslar çalışmazsa, çalıştırılmazsa ölürmüş kardeş. Biz oturmaya zaman bulamazken, kimi guguk kuşu gibi tünemekten vazgeçmiyor. Soruyorum size, tünemenin kime ne faydası var yeğenim. Otururken, yan gelip yatarken, keyif çatarken mutlu olduğunu sananlar boş ve boşluktadır amcoğlu! Boza kalan tarlayı işe yaramayan otların bürüdüğü gibi düşüncesizlik bürür akılı. Akıl dediğimiz şey de beyindedir beyinde.  Yani sadece kaslar ölmekle kalmaz, beyin ölür beyin!  Çalıştırmak lazım. Kim diyor? İlim diyor, bilim diyor bunları.

Pekiii;… kaslar güçlü beyin süper. Adam kasın gücüyle dövmeye, beynin gücüyle öldürmeyi amaç edinmişse n’olacak? Olanları görüyoruz dünyada. Arsızlık dünyanın her noktasına el atıp, ah alıyor ah! Ölümler şişiriyor rüzgâr misali bedenlerini. Kimin? Ah alanların!

İnsan hayatının amacı mutlu olmak değildir.   Yararlı, vicdanlı ve merhametli olarak yaşam sürdürerek fark gösterebilmek, bu farkla fayda sağlamaktır. Mesele bu!

Hangi etiket, hangi makam, hangi mevkide olursak olalım amaç kendi mutluluğumuzsa ehemmiyeti yoktur.

Sanayideki kaportacı da olsa mesleğini kendi mutluluğunu düşünerek yapıyorsa beş para etmez. Muhtar da öyle muhtar! Ek iş değil tek iş çıngırağı çalıp sokakta kaybolanların kime yararı olur ki?

 Kasları ve beyni güçlü olanları da gruplara, hatta kollara ayırıp konuşmak lazım.  Aynı avukatlık mesleğindeki dallar gibi. Kimi ceza, kimi icra, kimi iş, kimi aile, kimi tapu davaları gibi. Kası ve aklı ermeyenlerde bu dava kollarındaki çığırtkanların peşinde sürüklenir dururlar.

Karıncaya bakın, arıya bakın arıya. Otuz beş kırk günlük ömür için vızır vızır. Amaç toplum yararı. Ülke faydasını düşünmeyenler çoğaldı sokaklarda n’aber? Tabancayı beline takan kabarıp şişiyor!!. Mesele topluma fayda sağlamak!

Bilinçsizin arsızı da başka oluyor canım. Belki de bu yüzden deniyor “akılsız dostum olacağına akıllı düşmanım olsun” diye.

Amaç konusunda mevzu uzun, konu derin aslında. Sokaklarda ve şehrin bulvarlarında yorgun argın yürüyüp, az vakte çok gözlem sığdırmaya gayret ederken, yığılıp kalıyorum bazen. Düşlerimin kırığı beynime beynime çarpıyor.  Çarpıyor da baka kalıyorum öylece. Kala kaldığımı görünce yazıya vurmanın çaresizliğinde aklıma söz geçirmeye çalışıyorum yine de.

Karınca karıncalığına bakmadan kendinden büyük çöpleri santim santim götürmenin mücadelesini veriyor. Ya sen? Duymazlıktan gelen hu, huuu!!!, sana diyorum sana! Genel yarara dokunacak hangi çöpü kaldırdın? sorusunu sormak istiyorum.  İnsanda amaç olunca ölüm bile gecikirmiş yeğenim. Yel kayadan ne alır demeyin? Amaçsızlık çok şey alır çok.

Dağlar senin ne karanlık ardın var/ Lale sümbül boynun eğmiş derdin var. Sağlıcakla..

22 Kasım 2024 Cuma

UMMAYANLARIN DİLİ

 

Yılın sonuna yaklaşan Kasım günleri. Gündüzün de geceler kadar soğumaya yüz tuttuğu ay dilimi. İçinde belki de anlatılmayı ummayan “Öğretmenler Günü” nü barındıran öykünün adı. Her bir öğretmene kendi hikâyesini hatırlatan Kasım sıcaklığı. Adına şiirler okunacak, kendini anlatacak dili bekleyen günlerin topluluğu. Mesleğine meftun olmuş fakat yıllar öncesinde ebediyete erişmiş olanların unutulmuş tarla gibi adından söz edilmesini uman öğretmenlerin adıdır Kasım.

Rahmetli anam da, babam da en iyi öğretmenlerimdi. Bir anı, bir hikâye kitabı gibidir onlar. Çevir çevir oku!… Aç aç dinle!.  Yaşarken kendini anlatmaktan sıkılan anam, ardından benim anlatıcısı olacağımı bilse Anadolu kadını olarak “ Sakın ha!”diyerek ölmeden tembihler sıralardı belki de.

Anadolu insanı öyledir biraz da. Masalların kahramanıyken, hiçmiş gibi durmanın içselliğinde kalır. Tarlada yolmaya orak vuranda, harmanda seçe yaba sallayanda odur. Esvabın dikişine, çemberin oyasına can katan odur. Aşçıdır, hemşiredir, terzidir, işçidir, doktordur, öğreticidir. Hele anam aile işletmesinin müdiresi, bayındırlığın başbakanıdır. Keşke sağlığında yüzüne diyebilseydik çok şeyi. Haykırabilseydik onun kahramanlığını. Duygunun dışında bırakılmış heykel gibiydi anam. Sırtını umuda yaslayarak yoklukların en alâsına, bilgisizliğin çaresizliğine bile rehber oldu o… Öğretmendi, öğretmenimdi. Hayatımın, dinimin, ahlakımın, vicdanımın hocasıydı en başta. Anadolu kadını olmasının hakkını layıkıyla vermişti. En başta usta işi evlatlar yetiştirdi kardeş!. Sıkılgan ve alçak gönüllü tavrıyla öf dahi demeden ömür veren çiçekti o. Önüne çiçekler ekilecek, ağaçlar dikilecek mabetti.

Ben anamdan bahsediyor gibi gözüksem de, öğretmenlik mesleğinin meftunlarına dilimin dillendirebildiği sözcüklerle teşekkür etmek istiyorum aslında. Şu ana kadar söyleyip ifade ettiklerimde tam olarak onlara.

 Biz Anadolu insanı biliriz söyleyemeyiz, hissederiz ifade edemeyiz. Duygularımı ne kadar ve nasıl ifade edeceğimi bilmeden, düşünmeden klavyeye dokunuyorum işte.  Pusuya yatmış etiketçilere değil, ülke insanımın donanımlı hale gelmesine fedakârca gönül verenlerine selam olsun. Selam olsun ilk öğretmen anam gibi gayretli yollar yürüyenlere. Selam olsun kattığı güzellikleri armağanmışçasına tereddütsüz sunanlara. Selam olsun rastgele değil, eğitici ve öğretici olmanın heves ve heyecanında olanlara. Selam olsun bilginin dağarcığını tereddütsüz sunanlara…

Gözlerimin önünden gitmeyen, öğretmenliğiyle tanıdığım niceler! Çamurlu köy yollarında ayak sürüyen muallimler! Yaşadıklarınızı anlamak ve anlatmak tam da bana düşüyor bugün. Siz benden anlatılmayı ummasınız da, hakkı teslim etmek adına anlatıyorum işte. Yürekten alkışlıyorum. Ebediyete intikal edenlere rahmet diliyorum. Hakkı teslim etmek adına bildiklerim ve yaşadıklarımdan yola çıkarak dünyalık etiketler için kendi meslektaşlarını gammazlayanları da alenen kınıyorum.

Öğretmen üç heceyle ifade edilen kişidir belki. Fakat yetişen her insanın hayatında özgül ağırlığı en yüksek olandır.  Şahsen, içimdeki bilgi tarlalarına defineleri doldurandır.

Şimdi anamın diliyle onlara dualar edeceğim. “Allah tuttuğunuzu sarı altın etsin. Az sandığınız kazançlarınız karşınıza kimya olup, hazine olup çıksın!” Verimsiz diye kız çocuklarına bırakılan miraslar gibi kazancınız bereketlensin.24 Kasım Öğretmen gününüz kutlu olsun. Sağlıcakla..

14 Kasım 2024 Perşembe

BÖYLE ÇÜRÜDÜK !

 Bal tutanlar parmağını yalarmış

Nefisleri rehber yaptık çürüdük

Kaz bekleyen tavukları salarmış

Yanlışlara alkış tuttuk çürüdük.


Ata bindik kılıçları kuşandık

Yaraları onarmaya üşendik

Dürüstlükte ufukları aşandık

Tembelliğe boyun büktük çürüdük.


Ana baba eş dost unuttuk gitti

Hatırı gönülü tükettik gitti

Bedende urbayı eskittik gitti 

Düşmanlarla birlik yattık çürüdük.


Oklar attık eşe dosta sapladık

Güzelliği çirkinlikle kapladık

Sofralara haram lokma topladık

Yabancıya dizler çöktük çürüdük.


Bencil düşle yol yürünmez bilmedik

Dokumayı ilmek ilmek ilmedik

Miskinliği yaşamlardan silmedik

Kurnazlığı dosta sattık çürüdük.


Kitabımın özü hem de manası

Dili özdür yoktur onun anası

Hakikattir gönüllerin binası

Özümüzü çöpe attık çürüdük.


Ölçü bitti ölçek bitti sırasız

Dert bağırda okka okka darasız

Hamur maya tutmaz unsuz urasız

Kökümüze sözle çattık çürüdük.


Çiçeksiz bal olmaz imiş petekte

Sicim ile dikiş tutmaz etekte

Bağ bozuldu topraktaki kütükte

Dilden caydık kökten battık çürüdük.


Gelenek görenek atıldı taca

Katranlar bağladı evlerde baca

Baş tacı olunca fikirsiz koca

Kötülüğe ballar kattık çürüdük


Mevsimler dörttü indi şimdi ikiye

Ayrılığı koyamadık çekiye

Düşünmeden zarar verdik dokuya

Haramları toptan tattık çürüdük

 

Akıllar tutuldu diller dolandı

Hazine içinde kazan bulandı

Sevdanın içinde aşklar sulandı

Dualar tükendi bittik çürüdük


Çoban Çeşme dertle gamla dolsa da

Emaneti görevliler alsa da

Bedeninde güzelliği olsa da

Yön yitirdik yanlış gittik çürüdük.


Şair- Yazar, Halil Oral /Tavşanlı

9 Kasım 2024 Cumartesi

FELEĞİN ÇEMBERİ

 

Bir gerçek var ki yaşlanıyoruz. Bunun gizlenip saklanacak bir yanı yok. Sonra, yaşlanmak canlılar için kaçınılmaz neticedir yeğenim. İnsan çocukken akşama kadar sokakta oynarken vaktin hükmü yoktur. Çevresinde olan bitene bir anlam da yüklemez. Yaşam oyundan ibarettir o yaşlar için. Büyüdükçe anlaşılır tuz torbasının ağırlığı. Gün geçtikçe fark edersin feleğin çemberlerini. Yaşlandıkça biriktirirsin gönüller dolusu duyguyu, düşünceyi de, gücü kaybedersin gücü!.  Gücün tükendiği yerde duygunun ehemmiyeti kalmaz. En gençler kulak bile asmaz, kendin kendinle konuşur durursun. Kanın kaynadığı yaşlarda filmlerdeki Malkoçoğlu misali hop oturup hop kalkarken,  yaşlandıkça duyguların bile sessizliğini yaşarsın kendi içinde. Of, Offf!

Ana babayı bilmeyen nesiller yaşlıya hürmeti mi bilecek! Ühhüü!, Geç oradan geç! Bunu bilmeyen sofradaki ekmeğe mi teşekkür edecek, insana mı kıymet verecek? Bu nasıl bir gidiş, bu ne biçim dalalettir kardeş. Yaşlanma girişinden gelmek istediğim yazının tam bu paragrafıydı aslında.

Ben dahil herkes bilgiç. Doğrudur, dürüsttür, çalışkandır, emektardır diyemiyor, demiyor hiç kimse. Allah Allah!... Yaşa hürmet, tecrübeye hürmet, hatıra hürmet zaten kalkıyor. Evdeki kedisinin ses tonu bozulsa dert ediniyor da, dünya yıkılsa umurunda değil kimilerinin. Kedisi ölse yas tutacak yaşlı ana baba ölse tın tın!

Sonrasında büyük büyük sözler. Kıymetini bilin! Neyin? Yaşlıların, anne babaların, ülkenizin, bayrağınızın, ekmeğinizin, suyunuzun. Hadi ordan! Üç kuruş için bebekleri boğduk ölüm soluyan küvezlerde. Yaşlıları sumsukladık bakım evlerinin kuytu noktalarında. En haksızların avukatlığına soyunduk adliye koridorlarında. İnsanlığı öldürdük insanlığı. Kendi silahımızla kendimize saldırdı gıdım gıdım artırıp okuttuklarımız. Yuh olsun ekmeğimizi yiyip azanlara.

Ekmeğin katığını sorun siz bana. Yaşamayan bilmez ekmeğin en kıymetli katığının açlık olduğunu. Evde cirit atan kedi, köpek için uyku araç-gereçlerini, oyuncak çeşitlerini türlü yiyecek- içeceğini, çişini yapması için kum ve bezini tedarik etmekte sınır tanımayanlar ve hiçbir şeyinden iğrenmeyenler yaşlı anne babalarından iğreniyorlar kuzum!. Tu, tu, tuuu!  Yazıklar olsun benim insanlığıma. Yazıklar olsun yemeyip yediren anne babalara. Eyvahlar olsun uykuyu feda eden annelere.  Eyvahlar olsun değerlerinden habersiz göbek açık poz verip burun havada gezinenlere..

Hangi zenginlik insanlık! kadar değerlidir. .Hangi tecrübe parayla pulla ölçülebilir. Anne babasına saldıran komşularına ne yapmaz! Hakka hukuka rıza göstermeyen insanlığın hukukundan bihaber olur mu? Hastalık bulaşmış dal gibi kimileri. Bu hastalığın teşhisi kolay, tedavisi zor. Ben kendi ağacımı ari tutmaya çalışsam da, komşunun ağacı, ötekinin berikinin ağacı… Mesele topyekun,  mesele bütüncül. Sokağın havası bozuk, rüzgarın yönü değişik kardeş!

Değerin en yükseği insanlık. Yüksek değerleri önemsemek evden sokağa, sokaktan mahalleye, mahalleden şehre, şehirlerden ülkeye, ülkeden ülkelere. Olur mu? Umut etmek lazım. Umutlar yolunda bulunmakla olur. Mevlana; gül ile meşgul olan gül kokar demiş. Gereksiz laflar edip kafa şişiren bu adamın sözlerine siz yine de kulak verip bir ana fikir çıkarmaya çalışın.  Lafı ne kadar eveleyip gevelesem de iyiliğe teşvik ve güzel işler el birlik olacak. Çemberimde gül oya!...Sağlıcakla.