İnsanın ömrü, sevdiği kadardır. Bugün bir şey söyleyecekse insan; söyleyecekleri, değer verdiği ölçüde olur. Anadolu’nun kırsalı diyebileceğimiz bir orman köyünde dünyaya gelmiş biri olarak bugün köylerle ilgili söyleyebileceklerim o kadar çok ki.. Bu çokluğu, anlatabildiğim yoğunlukta anlayacak, siz de üstüne bir şeyler koymak isteyeceksiniz belki de.
1980 lere kadar yoğun olan köy
nüfusu, tarımsal kalkınmanın önemli bir parçası, üretimin de merkeziydi. Seksen
sonrası sanayi toplumu yaratma bahanesi ve de milli eğitim harcamalarında
tasarrufa gitme öngörüsüyle “Taşımalı Eğitim Sistemi”ne geçildi. Bu geçiş
kırsaldaki nüfusun hızlı bir şekilde kentlere göçmesine sebep oldu.
Kentlerde asgari düzey ölçüsünde iş
imkânı bulanlar, uzun çalışma saatlerine de razı oldular. Göçler, köydeki geniş
aile yapısı içinde yoğun çalışma ve aile baskısı hisseden gençler için baba
veya büyük dedenin ekonomik yaklaşımlarından kurtuluşu gibi de gözüktü. Alt yapısı tam olarak oluşmadan ya da
oluşturulmadan kırsaldaki yaşamdan kent yaşamına geçen pek çok çekirdek aile
uyumda zorlanırken, pek çok olumsuzluğu da yaşamak zorunda kaldı.
Köyden kente göçüş gün gün üretim
alanlarının terk edilmesine sebep oldu. Üretim içinde görev alan çocuklar bile
bu alandan kendiliğinden düştü.
İşin üretim yanı böyleyken; sosyal,
kültürel ve folklorik birçok değer şekil değiştirmeye, unutulmaya ya da
çağdaşlık adı altında başka kültürlerin çekim alanına girdi. Kentlerde salon düğünlerinin cazibesiyle
folklorik pek çok şey unutuldu. Üzüntü ve
sevinçlerde köylerde yakılmış olan türküler zayi oldu. Özü olan kadın ve erkek
oyunlarını terk etti. Kırsalın, dahası
çoban kültürü adına birikmiş ne varsa yok olup gitti.
Kültürel değerlere sahip çıkılmaz
ve yaşamasına imkân verilmezse boşalan alanı başka kültürler doldurur. Salon
düğünlerinde yapılan müziklere, oynanan oyunlara bakın. Gençlerin giyim kuşamı
değişti. Dili değişti dili!..
Zeybeklerin yerine küfürlü repten
haz almaya başladı yeni nesil. En azından görünen şekil o.
Sosyal, kültürel ve folklorik
değerler unuttuğumuz ölçüde üşümelerimiz artar, ağlamalarımız çoğalır. Özümüz
olan türküler dillendirildiği kadar türküdür. Uzun yıllar içimizde oluşan kültür, beslediğimiz ölçüde güzelleşir. Sevdiğimiz
ölçüde sevilir. İnsan, kültürel değerleri öğrendiği, yaşadığı kadar bilir,
kayda geçirdiği kadar da ölümsüzleştirmiş olur.
Bu şiir ve mektuplar yaşadığımız
bölgeyi bir bir dolaşırken oluşan iç duygularımızın yanı sıra, unutturmamak
adına tarihe bıraktığımız bir kayıttır. Ne kadarını alabildik, ne kadarını
aktarabildik, ne kadarını dillendirebildiysek.
Çıktığımız bu yol, niyetlendiğimiz
bu proje, ilimiz Kütahya’nın beş yüz kırk dört köyünü içinde barındırıyordu. Zamanın yanı sıra, başka nedenlerde bu eserde
ismini andığımız köylerle sınırlı kaldı.
Tavşanlı’nın Sesi Gazetesi
bünyesinde gönüllü yazanlar olarak “Köy Araştırmaları” yazı dizisi, yazdığımız
zaman diliminde yöre insanı tarafından yoğun ilgi gördü. Alibey Aydın’ın
önderliğinde, köyler fotoğraflanmış, Mustafa Uysal kendi izlenimlerini, bense
kuruluşundan bugüne sözel, kültürel, folklorik değerlerini ve sosyal yapılarını,
köyde var olan sülalelerin yanı sıra yörenin bilinen yer altı ve yer üstü
zenginliklerini kaleme aldık. Bu çalışmalar esnasında köy türkülerini de derlemeye
de özen gösterdik. Bu anlamda on altı yöre türküsünün hikâyelerini de yazarak
notalanmasını sağladık.
Kuşlar ötebildiği kadar
sevimliymiş. İnşallah biz de yazdıklarımız kadarıyla gönüllere girme başarısını
göstermiş, ileriye güzel kayıtlar bırakmış oluruz. Sağlıcakla