21 Nisan 2024 Pazar

SABAH RÜZGÂRININ GÜCÜ


 

İnsan ellisine basınca bi sigara öksürüğüdür başlıyor. Altmışa sallanınca merdiven basamaklarında duraksıyor kardeş.! Görüyorum; sonrası dizler, omurgalar fıtıklar, şekerdi tansiyondu ne varsa fırlıyor hepsi. Belli vakit sonrası yaşın insanı nasıl hırpaladığını görüyor ve gözlüyorsun. Doğanın güzelliği pusudan kalkmış olsa da yaş yetmiş iş bitmiş deyiveriyorsun.. Oysa Alıç Harmanı’ndan, Çınarlı Dere’ye ordan Ebeciğin Bağ Ardı’ndan Öteyüze çıkardın da ıhh! demezdin. Oysa yaş, Ihh! demeye çoktan başlıyor yeğenim. Kırktan elliden sonra birden ve artan hızla değişiyor yaşam.

İstediğin kadar bastonu atmaya çalış,  bıyıkları yülüt, yarı dökük saçları iki kere tara,  ühhhü  geçti gitti ömür! Yel gibi, rüzgar gibi, jet gibi…. Durma ellisindeyken  krk say sen… durma yeni yeni esvaplar düz konfeksiyondan. Giymeye vaktin, eskitmeye fırsatın kaldıysa..  durma  zamanı kandırmak için elinden geleni yap!

Kış geldi mi yaz gelsin deme. Yaz gelince de “bitmesin de, dur” kendi kendine. Yaş mevzusunu  gündemine sokma,  kendi kendini inandır ömrün vakitsiz sınırsızlığına..

İnsan kendi yalanlarına bile inanır bazen. İnsan kendi kendini aldatmaya çalışır vakte, vakitsizliğe dair.  O aldatmadır kimi vakit sorumsuz kılan,  amca, teyze diyenlere kızdıran. Kış geçip paltonu çıkarmasan da güz bi hışımda gelmiş oluyor.

Doğumu bilir mi insan?

Doğumu bilen ölümü hatırlar mı? Gün ağardığın da bilmek gerek batımı.  A-aa! sabah olmuş, akşam olmuş şaşkınlığında kalmamak için vaktin hükmünü de hükümsüzlüğünü de bilmek lazım.

Hop oturup hop kalkarken küüt! diye duruveriyor yürek. Vücut ambeleye kalkıp çatt! diye çatlıyor sistem. Dudaklar kenetlenip dişler kilitleniyor.  Vakit o vakit işte.. pişmanlıklar boş, yalvarışlar nafile…yaşamın anatomisini kavramayanın,  ölümün anatomisine dair çıkarımı olur mu? Anlamadan, anlayamadan maddesel çıkarların kuşatmasında, hesapsız işlerin aymazlığında farkına varmadan varamadan gelir geçer kimileri. Dört ayak kurbağa sıçramasında çukurun kenarına varır da varmazlığında durur yine de…

Yüreği cızz etmeli, edebilmeli insanın. Bir cüce sinekten dersler almalı. Kulağından dümdüz geçip gitmemeli çok şey. Beden titremeli… inceden en kılcalına duygu akmalı.

Ölüm deyince üşümesi artıyor kimilerinin. Niye? Hesapsızlığın hesabı mıdır korkutan? Haksızlığın hakkı mıdır üşümeyi artıran? Bir hesap ki, ne kara kucak, ne de yağlısından güreş. Tam olarak hesabın günü yeğenim.. Diliyle dişi arasında yaşayanlar adaletin pençesinden nasıl kurtulur? Aman yarabbi!

Bugün de kendi içimde söylenip duruyorum ben. Sorarken sorguluyorum yaşama dair çok şeyi..  Yüreğimdeki duygu yükünü yokluyor, enine boyuna ölçüp biçmenin hassasiyetine soyunuyorum. Bir kıraç yüreğin hissedişiyle, defineler yüklenmiş akciğerin kıyaslamasına kalkışıyorum hadsizliğime bakmadan. Duygularımı sabahın rüzgârı ittiriyor sanki ordan oraya.   En derin vadilerden en engin ovalara dalıp dalıp çıkıyor insan.  Beli yaştan sonra duyguları belli seviye de tutmak zor kardeş. Bu zorlukta depreşen duygular,  uykular uyutmaz insana.. Bu uykusuzluk içinde geceler yâr olur da türkü olur ünlenir diller de..

Allaha emanetsiniz. Sağlıcakla..

15 Nisan 2024 Pazartesi

MELEKLERİN SABRI

 


Babamın dediği dedikti. Dediğim dedik durumu,  yaşadığı kültür içinde asla yanlış değildi.  Anama bir fiske bile vurmazdı ama kızdığı zaman cezalandırırdı.

Meradaki harman yeri olduğu için dile dokunan uzatmasını kaldırır halk onu Merharman” kısaltmasıyla adlandırırdı. Bizim eve en fazla yedi yüz metrelik mesafesi ya var, ya yoktu.  Eteğindeki yokuşta yorardı yani insanı.  Hele bu yokuşu ceza niyetiyle tırmanırsan daha da sevimsiz olurdu. Babam sporcu koçu edasıyla düdüğü çalar anamın harman cezası başlardı.  Harmana varınca karşıdan geldim diye el eder, ikinci düdükle geriye dönerdi. Anam tüm buna rağmen içindeki öfkeyi dışa vurmaz, vuramaz yuvayı darmadağın edecek davranışlarda bulunmazdı. Duygularını yüreğinde yaşardı vesselam. Hey gidi anam hey! Sabır taşı olsa çatlardı da sen yine çatlamazdın. Bu sabrı derecelendirecek ölçek bile yoktur herhalde. Of Of!

Benim erken dünyaya gelmiş anam, benim sabır küpü anam, benim vakitsiz yaşamış anam, benim kadersiz anam, benim çileli anam!…

Anacığımın sabrını düşünürken Annem bir kez daha devleşiyor gözümde.  Sağ olsa sarılıp öpeceğim kardeş. O sabır, meleklerin sabrı yeğenim. O sabır, alkış tutulacak sabır birader. O sabır, fikirsiz bir duruşun ürünü değil, insanın insanca duruşu belki de…

Hayatla, mutlulukla, huzurla insan arasındaki en büyük engel insanın kendisiymiş. İnsanın içindeki engeller kimi zaman her birimizi büyütürken bazen de olmadık hallere düşürebiliyor. Olmadık durumlara düşme halindeki sabır da huzur ve sükûnete erdiriyor.

Bugünün koşulları içinde düşünüyor, kıyaslama yapıyorum da anam o günün kültürü içinde koşulsuz boyun bükmesi gereken çaresiz, babam güç elinde bayrak sallayan otorite. Kimseye verecek hesabı da yok.

Dünyaya bak. Kim kime hesap veriyor. Hesap verenler belli.  Bi düdük koş, bi düdük öl.  Baksana Filistine, Baksana Gazzeye… Ölen ölene.. kurşunu sıkan sıkana, bombaları atan atana.  Uf, Ufff!

Kanun ve kuralsızlık güçlülerin gücü halindeyken ne yapabilirim ki yüreğimde biriken öfkeden başka. Anamın sabrını öğütlemekten öte ne diyebilirim ki.

İnsanlığı bambaşka anlatmıştı, çok farklı tanıtmıştı anam.  Ele geçirdiğiniz bilim ve sanatla insanı yoldan çıkardınız, insanlığı öldürdünüz bu dünya da. Kuralsızlıklar sizin keyfiniz gelsin diye sürüp gidecek mi insanlar hep ölecek mi? Yuh,  Yuh olsun size…

Bu savaşları seyredenler arasında kimler var hadi sayın bakalım. Babam annemi cezalandırırken etrafında seyreden kimler vardıysa bugün de onlar var.  Dur demiyor, yapma, ayıptır demiyor. Demedikçe azıyor kimileri..

Bu saldırganlıklar,  bu eziyetler, bu tokat atmalar, bu hırpalayışlar, bu cezalar ürkütüyor insanı. Dar geliyor dünya dar! Bu dar getiriş neyin nesi! Yazıklar olsun, bir kez daha “yuh” olsun.

Beni bu sıkıntıdan, insanlığın kısırlığından koparıp yerel seçim sonrası baharın enginliğine  salacak,  yangın yeri olan içime soğuk sular serpecek düşlerin düşüyle…

Dilimde yerel bir ezgi; “Ni sandın, sen beni ni sandın”  nidalarıyla dünyayı selamlarken….

Sağlıcakla..