27 Ağustos 2023 Pazar

MAHALLEME MEKTUP (1)

Kıymetli Komşularım,

Gözyaşının bile bir görevi vardır. Gözyaşları, ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.

Gülümsemek hem iradeyi, hem vücudu güçlendirir. Aynı zamanda insanlar arasındaki en kısa mesafedir. Bu sebeple sizlerin karşısında gülen yüzümüzle durmaya çalıştık.

Mahalli idarelerin en alt birimi olan muhtarlık müessesesinde hizmeti esas alarak bu amaca sadık kalmaya özen gösterdik. Dertler derdimizdi, sevinçler sevincimiz.

Komşuluğun önemli bir kavram olduğundan hareketle, afiş ve konferanslar düzenleyerek daha güçlü bilinç oluşturmanın gayretinde olduk. Bu alanda yaptığımız güzel işlerle ilçemize, yöremize, hatta ülkemize örnek olduk.

Azmimiz, yeteneğimizin atıdır diyerek sokakta kedi miyavlasa, köpek havlasa kendimize dert edindik.

Bahane üretme kolaycılığında olmadık. Öncelikle iç hayatımızda dengeleri doğru kurarak karıncalar gibi çalışmanın gayretinden vazgeçmedik.

Etiketlerin kavramının şımarıklığında değil, insan olmanın özgürlüğünde hizmet üretmeye çalıştık. Toplumsal faydayı çoğaltmak için, kişisel işlerimize sınır koyduk.

Ailelerimizin sosyal, kültürel, ekonomik durumlarını yakından takip ederek değer katmanın, aile kurumunun her yönden kalkınmasının hevesinde olduk. Çare üretmeyi görev saydık.

Aslında çalışmalarımızı iki ana grupta sürdürürken kurumları da, kavramları da birbirine karıştırmadık. Mahallemizin adını en doğru biçimde temsil ederken, doğru ifade etmeye de özen gösterdik. Bu yönüyle marka mahalle olma yolunda ilerledik.

Kurumlarımızla doğru ve güçlü iletişim kurarak toplum hayatını kolaylaştırmaya gayret ettik.

Ana sınıfından, üniversiteye çocuklarımızı yakından takip ederek kendimizce ekonomik katkı sağlamanın yanı sıra, giyim-kuşam ve sosyal yönden de destek olmaya çalıştık.

Hizmete talip olurken dünyalık tutkuyla değil, manevi huzur hissiyle talip olmuştuk. Bu sebepledir ki, çıkar peşinde, üçün beşin hesabında olmadık.

Yardımlaşma ve Dayanışma bilincini hep diri tuttuk. Bu anlamda ki kültürümüzün, yıllar sonrasına taşınmasının tohumunu genç nesillerin bilinç altına yerleşmesinin hesabında olduk.

Sağlıklı toplum ve mutlu aileler mottosuyla ilk defa mahalle bazlı sağlık taramalarının öncülüğünü yaptık. Okuyan toplum, bilgili nesiller yolunda ilerleme sağlamak için muhtarlığımızda kütüphane oluşturduk. Evlere ödünç kitap vermeye devam ediyoruz.

Aile hukukunu ve huzurunu önemseyerek, hukuk ve huzur toplantıları gerçekleştirdik.

Bu toplantılar sayesinde birbiriyle tanışık mahalleli olmayı sağladık. Birbirini tanıyan mahallede kendiliğinden güvenlik üst seviyeye çıkmış oldu.

Kiralık ekip kaldırdığımız tarladan ürettiğimiz ürünler, sosyal pek çok etkinliğe katkı yaparken, kültürümüzde var olan değerlerimizin yaşamasına çalıştık. Asla üşengeçlik göstermedik.

Muhtarlıkta kütüphane kurmakla kalmadık çocuklarımızın devam ettiği okullara kitap desteğinde bulunduk. Okullarda giyim ve beslenmelerine katkı sağladık.

Kimsenin boynunun bükük kalmasına gönlümüz razı değildi kişisel, özel gün ve bayramlarda

hem ekonomik, hem gıda ve kurban desteği vermenin huzurunu yaşadık.

İyi ifade edilen sorun, yarı yarıya çözülmüştür. İyi ve doğru ifade etmenin keyfini yaşadık ve yaşattık. Ağlamanın çare olmadığını bilen bir gözlemci olarak çarelerin üreticisi olduk.

Bu ilk mektubumda bir kısmına değinme imkânı bulduğum çalışmaların anlatımına ileriki mektuplarda devam edeceğim.

Sizlere, mahalleme, yaşadığım yöreye, ülkeme hatta insanlığa hizmet etmenin sözünde duruyor saygılar sunuyorum. Sağlıcakla

Halil Oral

Şair-Yazar

Ada Mahalle Muhtarı

20 Ağustos 2023 Pazar

BABAMIN TÜRKÜSÜ MUHANNET

 


Bir arazimiz var ekeceğiz!  Ne ekmeliyiz? Şuraya pancar, şuraya domates, şurasına biber, şuraya buğday,… ekmekten maksat; para kazanmak. Tam olarak rahmetli babamın hesabı bunlar.

Oysa para hırs yapar insanda. İnsani pek çok değeri yok eder. Para pek çok şeyi ezer geçer… İnsanın elini yakar elini! Para dediğin ihtiyaç kadar olmalı yeğenim….Fazlası bozar, bozgunluk yapar. Ya azı? Azına da can dayanmaz. !!!!!

Madem bozuyor para insanı, daha çağdaş  projeler koymalı ortaya. İnsani şeyler ekmeli toprağa.. Şu araziye halıdan saha, şurasına futbolluk saha, şurasına çimden saha, şuraya seyirlik saha,  yürümelik saha, koşmalık saha, mangallık saha, çimmelik saha, yüzümlük saha, parklık saha, kaymalık saha. Dön babam dön! Kay babam kay! Hatta sayıları artmalı bunların. Baksana yer bulunmuyor mevcut sahalarda. Ekimlik sahalar azalsa da fark etmez kardeş. Bağdaş kuracak yerimiz olsun da ekinlik yerimiz olmasa da olur cancağızım!..

Bazıları uzayda saha ararken, mangallık yer mühim!.. Hem mangallık yerlerde yakan top, mendil kapmaca, kör ebe filanda oynanıyor.  Oralar da süzüm süzüm süzülüyor insanlar. Yaprak dolmasının bile tadını çıkarıyor cancağızım. Bağdaş kurmanın tadına vardıkça asma yaprağına su verecek kimse kalmamasının önemi mi var?. Kay gitsin, sar gitsin!

Rahmetli babam hiç düşünmezdi, düşünemezdi böyle şeyleri. Kırk yılda bir Dereli kaplıcalarına gitmeye heveslensek,  “uyuz mu var sizde?” der,  depreşen hevesimizi kırardı. En hevesli anlarımız öylesine geldi geçti. Bu yüzden kalakaldım ben çağ dışı.

Okumak, araştırmak, keşfetmek gibi bi derdim yok bu yüzden. Dert olmayınca bağdaş kurmanın keyfi başka oluyor.

Milattan önce 620 yılında Aydın ili civarında yaşayan Thales fakirliğinden dolayı ayıplanmış. Napmış Thales; okumuş araştırmış keşfetmiş!  Yapma yav! Uf, ufff!

Babam arazimizi tecrübesine göre ekimlere ayırırdı. Hangi bölüm nadas, hangi mevki ekinlik tecrübeyle nöbetlerdi. Yani geçmişin uygulaması  diyebilirsiniz siz. Ama gördüğümüz odur ki, arpalık dediğimiz toprağa eften püften şeyler ekmez, nadasa da koymazdı. Amacı topraktan para kazanmaktı, topraktan aşı ekmeği çıkarmaktı.

Topraktan aş, ekmek çıkarmak gibi dert mi kaldı . Milletçe oturacak yerler lazım birader. Otur otur, yat otur! Aş ekmek nasılsa bulunur. Burada olmasa gezegenlerde….Özgür düşünce bu işte!

Pandemide nasıl buldular aşıları şıp diye!  Tıpış tıpış gittik aşı sıralarına. Hapları onarlı yutturtular valla! Aşıları oldukça ölümsüzlüğün aşısını olduk, hapını yuttuk gibisine keyiflendik. Sonra.. Vay anasına! Dedik kimi vakit..

Bize ekilecek değil, oturacak bahçeler lazım yeğenim. Otururken anlaşılmıyor iğnelerin acısı.

Çoğalsın, oturulacak bahçeler! Çoğalsın oturuşlar! Tutkunun bittiği yerde artarmış mutluluklar! Kaygılarım bile oturdukça dağılıyor ne haber!

Yaşasın mutluluğum!. Yaşasın otururken yan gelip yatma özgürlüğüm! Yaşasın kaygılarımı dağıtan düşlerim.

Yaşasın babamın türküleri!

Beni muhannete muhtaç eyleme!

Sağlıcakla..

8 Ağustos 2023 Salı

KÖR EBE

 


Mutluluk üzerine araştırma yapmaya kalksak az buçuk bir tahminim var da, tahminden öte tam olarak gerçeği görmek isterim aslında.

-Mutlu musun?

-Hayır

-Herhangi bir sıkıntın var mı?

Ühhü ! sor da çekil.. Sıkıntının bin türlüsü.  Bunlar da var mı dedirtir insana.. derken şaşırıp kalırsınız.

Kanaat kalmadı kanaat! Yazının başında hem de bu noktasında bu lafı ettim ya! Damganın en alâsını vurmuştur bile kimileri. Dur dinle bir hele demeye fırsat bırakmadan. Ardından lafı nereye getirecek demeden. Kanaatsizlerin her birini gözüme gözüme sokmaya kalkanlar bile olur. Kanaat en büyük zenginlik aslında. Mutluluğun da en görkemli anahtarı kardeşim. Mutsuzluğun ana sebeplerinden biri kanaat etmemektir yeğenim. Kanaat etmek durağanlık da değildir oysa. Kanaatsizlik hırs gibi dermansız bir hastalığın baş mimarlarındandır tam tamına.

Dünya nimetlerine karşı zaafı olanların hırs hastalığına kapılmaması imkânsızdır. İnsanın değerli üç hazinesi vardır. Saklanıp korunması gereken önemli değerlerdir bunlar. Sevgi, kanaat, tevazu.. 

Kanaat eden insanlar cömerttir de. Mütevazı olanların yöneticiliği güzeldir. Aza kanaat etmeyenlerin hayatı ızdıraplı geçer. Kanaatten nasibi olmayanı dünya malı nasıl zengin eder birader. Hep dahası dahası.. Kiminde paranın hırsı, kiminde makamın, mevkinin hırsı. Uf! Uf!  Ne büyük felaket. Sağlık mı kalır insan da be kardeş. 

Sevgi, kanaat, tevazu… Kelimelere bakar mısın?  İç zenginliğini yaratan devasa değerler. İnsanı saran sarmalayan ipeksi gömlek.

Sevgi; insanın hamurunda olan bir tohum. Bu tohumu çatlatabilmek elimizde. Geçici şeylere yönelip hangi acıları çektiğimiz de kabak gibi ortada. Kıvranıp duruyoruz be birader. Hırsımız, kanaatsizliğimiz, es geçtiğimiz sevgi hangi prangaları vuruyor fakında mısınız?

Başarılı olmak mı değerli olmak mı? Hangisi önemli sizce? Ühhü! Kavramlar birbiriyle içe. Eştikçe çoğalıyor, eşeledikçe karmaşıklaşıyor. İç zenginliğinden psikolojiye, ordan sosyolojiye dallanıp budaklanıyor. Tüm bunlar için daha çok okumak, kendimizi zenginleştirmek gerekiyor. Ütmenin dalkavukluğuna değil vermenin çömertliğine soyunmak gerekiyor.

Bir ayağı Kaf dağınd,a  başı Everestin üstünde dolaşanlar, iç zenginliğinizi kontrol edin. Kişilik elden gittiğinde maddi zenginliğin hükmü kalmaz yeğenim.

Yaşamak bir şeyleri birbirine bağlamaya çalışırken anlam katmaktır. Anlam katmanın kolay yollarından biri de aynaya bakmaktır. Kendimizin ne olduğu  önemlidir çünkü.

Necip Fazıl Kısakürek: ‘Bazı insanlar alçak günülüdür. Bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür’

Küçük öz veriler, iyi davranışların habercisidir bazen.

Bense harmanlanmış duygular için de kör ebe oynayan duygusuz.

Mutlu musun? Iııh!

Sağlıcakla..

1 Ağustos 2023 Salı

BİZ VE FETİH


Bizim yaş gruplarının görsel basınla tanışması çok eski sayılmaz. Hele kırsalda yaşayan insan için televizyon filan oldukça yeni. Radyolar vardı.  Rahmetli babam ajansları hiç kaçırmaz memlekette neler olup bittiğini ordan öğrenmeye çalışırdı. Müzik için pikaplar, gramofonlar sayılı insanda olur ya da hiç olmazdı. Benim bu yazdıklarımı okuyan yeni nesil, ohoo!!, ot gibi de yaşanmaz ki diyerek tiye alabilirler. Biz demiryolu boylarında bulduğumuz gazetelerdeki kültür sanat yazılarını bile okur, radyodaki arkası yarınların saatini iple çekerdik.  Türküler çıktığında radyoyu kulağımıza yaslardık. Büyüklerin hatıralarını, dilden dile aktarılmış hikâyelerini dinlerdik.

Ülke, bu hikâye ve anıları dinledikçe büyüdü ne haber! Tembel değildik. Daha ilkokula başladığımızda üretimin içindeydik. Çalışkandık, düşünceliydik, sosyal ve ahlaki değerleri ailede kavrayan bireylerdik. Üretkendik! Bu yüzden kendi oyuncağımızı kendimiz tasarlardık.

Akıllıydık, erdem sahibiydik.

Önce sağ sol diye ikiye ayırdılar. Kimi sol dedi kimi sağ. Kimi sosyalizm dedi kimi kapitalizm.  Kimi türk dedi, kimi kürt! Kimi Sünni, kimi alevi!  Laik, anti laik! Uf Uf!! Çattılar, çatıştırdılar yeğenim. Akılları çeldiler, zihinleri bulandırdılar kardeşim.

Şimdi farklı bir nesil peydahlanmakta. Duygusuz, vicdansız, algısız, saygısız, sabırsız, özensiz.. Yalansa yalan deyin birader!. Lise düzeyindeki gençlere bir bakın. Allah aşkına dikkatli bakın.  Bakarsanız anlarsınız kim neyin tutsağında..

Sınavlarda birincilerin sayısının arttığına bakmayın siz. Kaç gencin kafası büyülü dünyaların içinde görün. Son yıllarda artış gösteren mezuniyet törenlerinde gençlerin durumuna bir göz atın.  Allah adına atın!

İnsan iç veya dış nedenlerle bir teneffüs problemi yaşamazsa soluduğu havanın kıymetini bilmezmiş. Sosyal medya, görsel basın ve televizyonlar yüzünden kimlerin problem yaşadığını tespit etmek başlı başına araştırma konusu. Ama görünen o ki, ‘sosyal medyadan tanıştığım” diye başlayan o kadar çok mağdurlar görüyoruz ki, rastlıyoruz ki!..

Diyeceğim o ki, yeni nesil ve umutsuz insanlar üzerinde görsel basın ve sosyal medya tam bir propaganda aracı. Tesirinde kalan insanların hayatı alt üst oluyor hayatı.

Televizyon programlarında siyasi tartışmalarda dahil pek çok yayını iptal etsek, alanında başarılı olmuş insanların başarı öykülerini içeren yayınları artırsak, bir akşam birini ertesi akşam ötekini, işadamlarını, düşünürü, sanatçıyı, sanayiciyi sahip oldukları imkanları, hayatları, mekanları başarıya götüren anahtarları peş peşe sıralasak çok geçmez gerçek manada çağ atlarız çağ!

Sosyal ve görsel medya bilgi sahibi yapmaktan çok bir veya birilerinin amacına kanalize etme aracı olarak ortaya çıkıyor. Akıl ve düşünceden uzaklaşan insan  kanalize olmanın hastalığına kapılıveriyor.  Hastalanan insanda hak hukuk bilincinden tut da pek çok maddi manevi olgu değersizleşiyor cancağızım.

Sonrası bir curcuna bir curcuna sorma gitsin! Şimdi kendimizi fethetmenin zamanı. Sağlıcakla