Çocukluğuma
takılıp kalıyorum bazen. Dünle bugünü kıyaslayıp ölçüye vuruyorum ne işe
yarayacaksa. Eskiye özlem desem değil kardeşim. Maddi şeylerin artısı inadına
çok bugün. Fakat beni dünde bırakan,
takılı koyan manevi şeyler sanırım.
Anlatayım
isterseniz.. eskinin evleri dayalı döşeli değildi mesela. Çatılardan içeri
girdimi üfültedirdi ortalığı rüzgâr. Öyle elektrikli ev aletleri, mutfak
gereçleri, sabunu, matiği rüyanda göremez hayal bile edemezdin. Beş numara,
yedi numara, ondört numara gaz lambalarına bir de gemici fenerleri eklenmişti.
Bir evden bir eve gitmek için bir tutam tutuşturulmuş çırayla çıkardın sokağa..
Bırak evleri sokakları gündüz gibi yapıyor elektrik şimdi. Ya içimiz!..
Odun sobası bile
çok yeni icatlardan be! O odun sobası ki bir başka ısıtırdı ortamı. Belki soba
değildi ısıtan da, ben öyle sanırım işte. Evin alt bölümünden vuran rüzgâr
tabana yayılmış öteberiyi yukarı kaldırırdı sanki ortamın sıcaklığına ortak
olmak istercesine. Hey gidi hey!
Herkes birbirine gider gider gelirdi. Kimse
kimseye burun kıvırtmazdı nedense. Gökten bakmazdı kimse. Bakmaz mıydı? Eh, tek
tük olurdu yine de..bir iki şişkin çıkardı ne yalan söyleyeyim. Ama çokluk
değildi.
İnsanın insana
lazım olduğunu, aynı yolun yolcusu olduklarını bilirdi çoğu insan. Kibirlenip
küçük dağları ben yarattım koskosluğunda olmazlardı. İnsanın acizliğini,
muhtaçlığını bilirdi belki de çoklar. Birbirlerine artistlik taslamazlardı
velhasıl.
Şişkinlik yapan
o tek tükler de hem yazdıklarımıza konu oluyor hem de örneklemek için malzeme
yaratıyor insana. Üff, üff ya şimdi? Çok daha fazlası kardeşim. Diploma sahibi
bazıları bilgin, bilgin. Diplomaya bir
de siyasi bir etiket yapıştırdı mı yaklaşma yanına. İnsani şeylerin diploması
nerden alınıyor? Ona gerek var mı ki?
Bu noktada konu
uzayacak belki ama çok bildik bir hikâye dilime dolanıyor. Kestirmeden
anlatayım. Bir bilgin seyahat için gemiye biner. Kimseyi beğenmeyen bu adam
gemiciyi de basit bir adam gibi görüp ona şöyle bir soru sorar.
-Sen hiç gramer
okudun mu?
Ömrü denizlerde
geçen gemici mesleğiyle alakalı bilgilere sahiptir. Başkaca bir bilgiye de
ihtiyacı olmamıştır.
“hayır okumadım”
der.
Bilgin kendinden
emin “senin yarı ömrün boşuna geçmiştir” diye söylenir. Gemici susar, fakat
içinden kırılmıştır. Bir müddet sonra rüzgâr gemiyi girdaba düşürür. Gemici
bilgine seslenir.
-“Yüzme bilir
misin?
Bilgin; “bilmem,
böyle bir yeteneğim yok” cevabını verir.
“ öyleyse senin
bütün ömrün boşa gitti, birazdan gemi batacak. Gramer bilgin seni kurtarsın
bakalım nasıl kurtaracaksa”
Gördün mü?
Şişkinliğe gerek yok. Artılarıyla eksileriyle insan insana muhtaç. Kibirse
insan olana hiç yakışmaz
Şimdi
çocukluğumdan girip, bilgiç hikayeler anlatmam garip gelebilir. Sizde dünün
insan ilişkileriyle bugünü şöyle gözden geçirin isterseniz. Hangi değerlerden
nasıl uzaklaştığımızı fark edeceksiniz. Birbirimizden nasıl uzaklaştığımızı
mesela. Bir de benim ömrümün nasıl boşa geçtiğini. Haydi hayırlısı. Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder