20 Kasım 2020 Cuma

ARTİSLİĞE GEREK YOK

 


 

Çocukluğuma takılıp kalıyorum bazen. Dünle bugünü kıyaslayıp ölçüye vuruyorum ne işe yarayacaksa. Eskiye özlem desem değil kardeşim. Maddi şeylerin artısı inadına çok bugün.  Fakat beni dünde bırakan, takılı koyan manevi şeyler sanırım.

Anlatayım isterseniz.. eskinin evleri dayalı döşeli değildi mesela. Çatılardan içeri girdimi üfültedirdi ortalığı rüzgâr. Öyle elektrikli ev aletleri, mutfak gereçleri, sabunu, matiği rüyanda göremez hayal bile edemezdin. Beş numara, yedi numara, ondört numara gaz lambalarına bir de gemici fenerleri eklenmişti. Bir evden bir eve gitmek için bir tutam tutuşturulmuş çırayla çıkardın sokağa.. Bırak evleri sokakları gündüz gibi yapıyor elektrik şimdi. Ya içimiz!..

Odun sobası bile çok yeni icatlardan be! O odun sobası ki bir başka ısıtırdı ortamı. Belki soba değildi ısıtan da, ben öyle sanırım işte. Evin alt bölümünden vuran rüzgâr tabana yayılmış öteberiyi yukarı kaldırırdı sanki ortamın sıcaklığına ortak olmak istercesine. Hey gidi hey!

 Herkes birbirine gider gider gelirdi. Kimse kimseye burun kıvırtmazdı nedense. Gökten bakmazdı kimse. Bakmaz mıydı? Eh, tek tük olurdu yine de..bir iki şişkin çıkardı ne yalan söyleyeyim. Ama çokluk değildi.

İnsanın insana lazım olduğunu, aynı yolun yolcusu olduklarını bilirdi çoğu insan. Kibirlenip küçük dağları ben yarattım koskosluğunda olmazlardı. İnsanın acizliğini, muhtaçlığını bilirdi belki de çoklar. Birbirlerine artistlik taslamazlardı velhasıl.

Şişkinlik yapan o tek tükler de hem yazdıklarımıza konu oluyor hem de örneklemek için malzeme yaratıyor insana. Üff, üff ya şimdi? Çok daha fazlası kardeşim. Diploma sahibi bazıları bilgin, bilgin.  Diplomaya bir de siyasi bir etiket yapıştırdı mı yaklaşma yanına. İnsani şeylerin diploması nerden alınıyor? Ona gerek var mı ki?

Bu noktada konu uzayacak belki ama çok bildik bir hikâye dilime dolanıyor. Kestirmeden anlatayım. Bir bilgin seyahat için gemiye biner. Kimseyi beğenmeyen bu adam gemiciyi de basit bir adam gibi görüp ona şöyle bir soru sorar.

-Sen hiç gramer okudun mu?

Ömrü denizlerde geçen gemici mesleğiyle alakalı bilgilere sahiptir. Başkaca bir bilgiye de ihtiyacı olmamıştır.

“hayır okumadım” der.

Bilgin kendinden emin “senin yarı ömrün boşuna geçmiştir” diye söylenir. Gemici susar, fakat içinden kırılmıştır. Bir müddet sonra rüzgâr gemiyi girdaba düşürür. Gemici bilgine seslenir.

-“Yüzme bilir misin?

Bilgin; “bilmem, böyle bir yeteneğim yok” cevabını verir.

“ öyleyse senin bütün ömrün boşa gitti, birazdan gemi batacak. Gramer bilgin seni kurtarsın bakalım nasıl kurtaracaksa”

Gördün mü? Şişkinliğe gerek yok. Artılarıyla eksileriyle insan insana muhtaç. Kibirse insan olana hiç yakışmaz

Şimdi çocukluğumdan girip, bilgiç hikayeler anlatmam garip gelebilir. Sizde dünün insan ilişkileriyle bugünü şöyle gözden geçirin isterseniz. Hangi değerlerden nasıl uzaklaştığımızı fark edeceksiniz. Birbirimizden nasıl uzaklaştığımızı mesela. Bir de benim ömrümün nasıl boşa geçtiğini. Haydi hayırlısı. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: