7 Eylül 2016 Çarşamba

TIK TIK!


Gün olur gündüz olur. Gün iner akşam olur. Devri alem. Dönme dolap. Ne dersen de... Kimi vakitsiz kimi vakitli gelir geçer. Acılar, ağıtlar, düğünler, bayramlar. Kimi iner kimi biner. Kimi diker, kimi biçer. Kimi doğal, kimi suni.  Kimi çağdaş! Kimi ilkel. Kimi dost kimi düşman. Kimi huzurlu kimi huzursuz. Kimi dilli kimi dilsiz. Kimi canlı, kimi cansız. Kimi çalışkan, kimi üşengeç. Kimi odun kimi kalas. Kimi kuş, kimi kafes  Kimi cin, kimi şeytan. Kimi saf kimi akıllı. Mühimdir oysa çok şey. Bu topraklar candır, vatandır bir diğer yandan. Sırtına güneşin vurduğu pişkin insanlar vardır. Sıcaktan tere bulaşmış yiğitler vardır. Ölen vardır, öldüren vardır. İnat vardır, inatsız vardır. Sarıklı vardır sarıksız vardır. Sarılan vardır sarılmayan vardır. Say da say kardeşim! İnsaflı vardır insafsız mesela. Dinlisi vardır dinsizi. Of Allah’ım of!...
Şu topraklar ne güzel oysa. Doğa ipeksi çarşafının altından gülümsüyor her daim. Gülümserken kimleri güldürmeyecek ki. Arılar, kuşlar, karıncalar kırlangıçlar, güller, bülbüller. Salkım söğütler, dal budak salmış ferahlatan çınarlar. Filize durmuş tür tür fidanlar. Çoklara inat üşengeçlik bilmeyen toprak.  Her şeye sakinlik ve sukünet veren iklim. Şu doğa esas duruşta selama duruyor kardeşim. Çalış, çabala, ye iç eğlen, gez, toz. Alavereye dalavereye gerek yok. Şifreli banknotlardan medet  ummak neyin nesi. Şifreler karşısında dokuz takla atmak hangi hukukun habercisi. Kimi bağ buduyor kimi bağcı.  Kimi yol kesiyor, kimi kafa. Kimi dine düşman, kimi düşmana dost. Ne istiyorsun kardeşim! Zaman içinde zaman yaratmak, saman altından su yürütmek, ayarsız saat gibi zırlayıp durmak kimin hayrına. Kimden kimlerden yanasın bilelim. Sebillerim yok oldu sıkılmaz eşkıyalar  yüzünden. Değerlerim alt üst oldu. Annelerin elini öpemez olduk günahlarınız yüzünden. Kendi garibine bakmaz oldu komşular. Selamları esirgettiniz ondan bundan. Farklı saflarda, yanlış tesbih çektirdiniz onca insana. Ezbere çok şey okuttunuz genç filizlere. Bu toprağın ayarlarını sinsice bozmaya durdunuz.
­-Hele sabret derdi Anam, Sabır….
Sabır dedikçe, Muazzez Ersoy’un dillendirdiği
Bana sabret diyorsun/ Ben sabır taşı mıyım/Döndürüp duruyorsun/ Değirmen taşı mıyım. Şarkısı kulaklarımda çınlıyor. Sabrı taştı ülkemin sabrı. O yüzden sızlanmaya gerek yok. Vefasızlar kadar vefalılar vardır bu topraklarda. Yaratılan enkaz er geç temizlenecektir. Bu topraklara kemend atmaya kalkanlara Rabbim fırsat vermeyecektir.
Müessese içinde kendi müessesini kurmaya yeltenenler huzur bulamayacaktır. Bu toprakların bir sırrı mutlaka vardır. Bu sır  en çok da tevekküldür. Yürekteki azme yarenlik etti mi tevekkül, korkma der anam sabır derken. Bu yüzden güvenirim anamın dediklerine. Bu yüzden babamın anlattıkları küpedir kulaklarıma.

İçim daraldıkça imdada yetişir her söz. Azim ve tevekkülle daralan içim genişler. Genişledikçe kaplar yanımı huzur. Bu huzurla eğilirim kitaplara. Bu huzurla kurarım en güzel düşler. Düşlerken düşünürüm. Düşünürken vurur klavye tık tık!.... Sağlıcakla 

SEYRE DEVAM

Gece göğünü yıldızlar kaplayınca hayaller çevreler etrafımı. Bir gaye bir emel olunca hayaller eksik olmaz yürekten. Hatıralar depreşir,  başkalarının hatıralarından dersler çıkarırsınız. Çalışırsan kazanmanın gerçek olacağını bellersiniz zaman geçerken. Çünkü çalışmak bekadır, gelecektir. Sonsuzluktur bir diğer yandan. İbadet aşkıyla çalışanların eseridir çünkü çok şey.
Farkına varamadığımız boşluklara düşüveriyoruz çok kez. Öylesine öldürüyoruz ki zamanı sorma gitsin. Bu boşluk içinde emeller suya düşüyor, hayaller rafa kalkıyor. Kalkarken, kalkınmanın olmayacayağını unutuyoruz.  İstirahatlar tembelliğe sürükleyip gidiyor yığınları. Tembelliğin sonu hüsrandır. Kötürüm olmaktır, ölmektir esasen. Haylazlığımı gördükçe “şeytanı sevindiriyorsun” derdi Anam. Hay sen çok yaşa emi Ana. Nasılda istikametler çizmişsin, işaret etmişsin vakti zamanında.
Zaferlerin öncesinde çalışma vardır, birikim vardır. Bugün askerimizin sınır ötesinde sürdürdüğü harekâtlarda göğsümüz kabarıyorsa öncesinin hazırlığıdır bizi mutlu eden. Yoksa, yoksa…..
Yazmanın hangi noktasında olursam olayım Anamın sözleri çın çın ediyor kulaklarımda. Yazmaya başlamaya göre.
-Bir baltaya sap olmak lazım derdi mesela. İş görmek, işe yaramak kısacası. Ortalıkta şallak mallak dolaşmakla, güzel giyinip fing atmakla sürmez bu hayat derdi bir diğer yandan. Tuz torbasından bahsederdi. Tuz torbasının da kendince hikayesi vardır ya, neyse. “Kendisine faydası olmayanın” der devam ederdi Anam..
Bunları yazarken gece göğünün yıldızları göz kırpıyor insana. Nice derinliğe daldırıp çıkarıyor durduk yerde. Milyarlarca yıldızdan birinin duraksadığını düşünmek bile korkutuyor insanı. Ülkemdeki her bireyi yıldız gibi düşünerek birinin duraksamasının hangi aksamalara yol açacağının ölçüsüne duruyor insan.
Azim diyorum içimden sessizce Azim..Ülkenin bekası için el birlik azmetmek gerek. Azim ezici olunca engeller ümitsiz kılmaz insanı. Bayrağın dalgalanışı bile farklı olur gönderde kardeşim.
Ay çalışıyor, güneş çalışıyor gök çalışıyor, yer çalışıyor. Birazcık didinmek bize kalıyor. Didinmezsek şer geri durmaz, yutuverir alimallah. O yüzden idrak etmek farkına varmak, fert fert düşünmek lazım.
Farkına varmamak ayrılık sevdalarına sürükler insanı. Milli şairimiz bakın ne diyor: Kurt uzaklardan bakar dalgın görürmüş merkebi, Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
 Dalgınlığımız esaretimiz olup çıkar. Çıkarda çıkmazlarda boğuluruz.
Akif yukarıda şiirinin devamında şöyle sesleniyor.
Lakin, aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek
Sanki Tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kar sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı!…
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!...
Bu yüzdendir ki, uyanık olmak durumundayız. Fert Fert ibadet aşkıyla. Bu dünya da gözü kapalı olanın ahrette de kapalı olurmuş. Hatta oradaki şaşkınlığı  ziyadeymiş. Yüreğimizde kahraman bir neslin kanını taşıyorsak, gece göğünü seyre devam. Sağlıcakla