Şu çocukluk oyunlarım unutuldu,
unutulacak. Çelik-çomak, sıra kayası, dokuz kiremit, sek sek, körebe, mendil
saklama, dokuztaş, beş taş, üçtaş. Şimdi anlat deseler pek çoğunun ayrıntısını
ortaya koyamam belki de. Oyunbozanları say deseler bir çırpıda sayarım
herhalde. Sınıfta ekip çalışmasında bile grup bozanlar olurdu. Oyunbozanlar,
kişilerin belleğinde olduğu kadar toplumların belleğinde de iz bırakıyor.
Oyunda bile dürüstlüğe ihtiyaç var aslında. Körebe dediğimiz en basit oyunda
dahi hileye başvuranlar olurdu. Hileye başvurmak genle mi, kanla mı yoksa
eğitimle ilgili bir sorun mu yıllardır anlam veremem.
“Oyun bozmak” deyiminin hem olumlu
hem olumsuz yanları var. Birinci durum, kurnazlık yaparak geneli yanıltmaya
yönelik oyunun bozulması. İkinci durum normal mecrasında giden, genelin onay
verdiği olumlu bir durumu sekteye uğratmak. Bu benim izahım. Farklı şekillerde
tarif etmek mümkündür herhalde. Ya da çok daha geniş sahada olayı irdelemek.
Sek sek de bile çizgiye basar,
basmadım der. Oyunu sabote etmek için bire birdir kimileri. Çocuksu bilinçle
böylelerini bilir o tiplerle oyun kurmak, oynamak istemezsiniz. Kimileri de
vardır, her oyunda bir bahane yaratıp anneye koşar şikâyete. Bazen anne
kavgaları çıkar bu yüzden. Hatta hukuk savaşlarına uzanan süreç. Hay Allah!..
Aklımız erdiğince elli altı yıllık
ömrümüzde o kadar çok oyun, bir o kadar oyunbozan gördük ki… Sorma gitsin!
Centilmenliğin öne çıkması
gerektiğini düşündüğümüz sporda bile o kadar çok oyun ve bozanı ajanslara baş malzemeyse… Gerisini siz düşünün.
Geçtiğimiz günlerde üst liglerdeki futbol karşılaşmalarındaki oyunbozanlıktan
dert yandı kulüp ve taraftarlar. Yerel takımlarımızdan Linyit maçını yöneten
hakemin oyunbozanlığına ver yansın etti seyirci.
Dünya çapında kurulan oyunlar,
bölgesel oyunlar, siyasi oyunlar. Of of!
Oyun üstüne oyun. Hele bunlar ne sek seke ne de kör ebeye benziyor
kardeşim. Bazen şikâyet edecek anne bile bulunamıyor.
Hal bu ki her oyunun kuralı var. Kural
dışı davranmanın da bir bedeli. Sporcu hakemin görmezinden vuruyor tekmeyi.
Hakem görmezlikten gelebiliyor. Hukuki olarak kurulan oyunlarda bile ne çok
insanın canı yandı. Oyun bozulmasaydı ne canlar yanacaktı daha.. Aman Yarabbi!
Güney sınırlarımızda kurulan
oyunlar cidden can yakıcı mesela. Yüz binler öldü, milyonlar sakat. Kimi evsiz
yurtsuz zır zımbıldak ortada. Kim nasıl bozacak bu oyunu, kim kime şikâyet
edecek. Vallahi insanın aklı duruyor. Ben çocukluğumun oyunu sek sekten
bahsederken oyun içinde oyun üretiyor dünya. Öylesine dikilip kalıyor, “ben
senle oynamam” bile diyememe noktasında kalıveriyorsunuz. Oyunu bozacak bir
babayiğit çıkmıyor. Nasıl çıksın? İnsan oyun oynayacak(!) kimse bulamıyor
sonrasında ortalıkta. Oyunlar oynandıkça güven bitiyor. Güvenin, hakkın hukukun,
kuralın olmadığı dünya mutlu olabilir mi? Bir kere güvensizlik hortladıkça
olumlu sonuca varmak zorlaşıyor. Oyun kurucular oyunun adı sek sek olsa bile
dürüst olmalı. Oyun ütmek adına kurulunca dürüstlük peşin peşin rafa kalkıyor.
Bel bağladıklarımız, birlikte oyun
oynadıklarımız bir bakıyorsun başkalarıyla başka oyunlar kuruyor. Nerde kaldı
güven?
Allah korkusunun varlığı hakta,
hukukta, birlikte iş yapmada hatta çocukça oyunlar oynamakta bile güveni tesis
edecek unsur. Yoksa yazık olur sek seklerime.
Güvenirliğin sadece kişilere değil
dünya milletlerinin mutluluğuna bile katkı sağlayacaktır.
Bir türkümüzün sözleri şöyle;
Güvenemem servetine malına/Umudum yok bugün ile yarına/Toprak beni de basacak
bağrına/ Adaletin bu mu dünya?...
Adaletsizliği hortlatan insansa,
yazık olmuyor mu insanlığa. Velhasıl oyunbozanlık bazen iyi bazen kötü. Sağlıcakla.