Muhtar adayıyım ya, halkla
ilişkiler artarak devam ediyor. Bunca yıl okuduğum, dinlediğim öykülere
yenileri ekleniyor. İçinde insanın olduğu her öykü heyecan verdiği kadar
düşündürüyor. Kimi zaman en derin üzüntülere sevk ediyor. Düşünmenin yanı sıra
üzülmek, insan olma sorumluluğunun gereğidir bildiğim kadar. Hissiyatın ortaya
koyduğu değerdir bir diğer yandan. Düşünmek top yekûn sevmektir. Sevmediğimiz
hangi şeyi düşünmeye değer buluruz?..
Her seçim süreci hep böylemi olurdu
acaba? Benim içinde olmadığım süreçler aynı şekilde mi işlerdi ki? Hay Allah! Meğer
içinde olmadığın süreçlerde insan davranışları üzerine neler kaçabiliyormuş.
İyi ki içindeyim ben. Bugüne değin kaçırdığım çok şeyi öğrenip kavrama fırsatını
yakalamak, şans olsa gerek. Karakter tahlilleri de eşantiyon gibi. Topladığım
eşantiyonlar, en muhkem yerlerde madalya misali asılı duracak.
Mahalle de muhtar adaylığım söz
konusu olunca ilk basımı 1970 yılında yapılan Fakir Baykurt’un Anadolu Garajı
adlı kitabındaki “Köy Mührü” adlı öyküsü aklıma geldi. Bu öykü hatırladığım
kadarıyla “Muhtar oldu burnu büyüdü. Önceleri yerle birdi. Saygılıydı. Burnu
büyüdü, kocaman şimdi!” diye başlıyordu.
Yetmişli yıllardan kulağıma küpedir. Burnun
büyümesinden, saygının terk edilmesinden korkmuşumdur hep. Bu korkuyla
edebimizi, ahlakımızı, kültürümüzü insanlığımızı bezemeye çalıştık çok şükür.
Alt yapısı zayıflar, etiketin etkisiyle kendilerinden geçtiler. Her geçişte
yeni dolap çevirmenin yollarına koyuldular. Ne kötü.. En erdemliler şer
korkusuyla yeri geldi “gık” demediler, diyemediler.
Ahmet Yaşar Çakmak hoca gibi
donanımlı insanlar da bu konuda sayfalar dolusu yazılar yazdı. Okuyan,
okumasını bilenler onun yazdıklarını da kulağına küpe etti mutlaka. “İdareci-Yönetici
Dediğin…” adlı yazısında bakın nelere yer vermiş.
Müslümanların işlerini üstlenip de
onlar için çalışıp çabalamayan hiçbir idareci onlarla cennete giremez.(Müslim,
iman 229 sayfa 311)
Yazının bir başka bölümünde İbn-ni
Mübarekten alıntı yaparak “ İdareciler halkın çobanıdır. Çoban kurt olursa sürü
nasıl güdülür?.” Notunu eklemiş. Efendimiz Sav den şu sözü nakletmeyi
unutmamış. “Allahım! Her kim milletin işinden bir vazifeye tayin olunur da onları
meşakkate düşürürse, Sen de onu meşakkate düşür!
Aman Yarabbi!.. Gördünüz mü işin
hassasiyetini. Mührü ele geçirmek için zulmü makul görenler, dedikoduya
meyledenler, yalan dolanı diline pelesenk edenler hangi meşakkatin içinde,
hangi gaile kuyularındadırlar bilmem ki….
Muhtarlığa adayım ben. Yüreğimdeki
hassasiyet, okudukça artıyor, korkularım daha da çoğalıyor. Bu çoğalmanın iyiye
işaret olduğunu biliyorum. Bu çoğalmanın toplumsal hizmette yarar sağlayacağını
hissediyorum. Hissetmeyenleri kör kuyularda kendi kör dövüşleriyle baş başa
bırakıyorum.
Yurdunu seven ve onun sorunları
üzerine düşünen biri olarak toplumsal hedefler bireysel hedeflerimizin çok
önünde olacaktır. Bu gaye ve amaçla aydınlanmayı, bu maksatla aydınlatmayı benimsedik.
Bu benimseyişle hedefler koyduk önümüze. Düşleri düşledik, fikirler öne sürdük.
Derdimiz bir çiğnem sakızla avunmak, avutmak değil, ya da topitop yalatıp
kandırmak değil, çok yönlü kalkınmışlığı sağlamaktır.
Muhtarlığa adayım ben. Ağaca takılan
uçurtmaları unutmadım. Hatta sekseklerim, saklambaçlarım, körebelerim, çelik
çomaklarım hala avuçlarımda. Avuçlarımın diğer yarısında toplumsal hayaller,
özlemler, beklentiler. Dahası bir çırpıda sayabileceğim en yüce değerler. Hüner
büyük gözükmek değil. Hüner bir tık da olsa insan olmaktan uzak kalmamak.
Uçurtmanın daldan kurtulması da önemli mi önemli. Sağlıcakla.