6 Mart 2016 Pazar

ÇÖL MECNUN’UNSA ÇEVRE BİZİM



Bu sene geçirdiğimiz kışa bakarak evvelki senenin kışından dem vuruyor insanlar. “Allah bilir ya!” deyip değişik yorumlara yelteniyorlar. Kışın ya da mevsimlerin değişiminden söz edip derin mevzulara dalıyorlar. Mevsimlerin ucunun kendine değdiği yerde ne yapması gerektiğiyle  ilgili mevzudan uzak kalmaya çalışıyorlar. Aslında ben de  öyleyim. Üstüme düşenler konusunda yol değiştiriveriyorum. Üstüme toz kondurmuyorum toz. Ne kötü, ne acı!
Halbu ki çevre evimiz gibi. Hatta sürekli ilişki içinde olduğumuz en yakın akrabamız gibi. Ben bilim adamlarının yalancısıyım. Çevreye bakışımız, kullanma biçimlerimiz iklimler üzerinde etki yapıyormuş. Eee!..öyleyse kulak vermek lazım kardeşim!.
Havanın ısındığını gördükçe dağa, kıra, parka, bahçeye atıyoruz kendimizi. Kirlettiğimiz çevreden yine kendimiz şikayete başlarız yakında. Kirlettiğimiz çevreyi birileri temizlesin isteriz. Biraz özen göstermekten imtina ederiz. Kamusal alanda kullandığımız ne varsa başkalarının malıymış gibi bakarız. İtiraf etmeliyim ki bu konuda özürlüyüz özürlü. En azından ben kendimi öyle sayıyorum.
Köylerimizi geçmiş yıllarda değişik sebeplerle bir bir dolaştım. Gözlediğim şu ki, yakın akrabaların çoğu birbiriyle dargın. Birbirne zarar verenler yakın akrabalar sanki. Bunu anlatırken “elden zarar gelmez” deyip dargın kalmayı sürdürmeye çalışıyor insanlar. Of Allahım Of!
Bırak hadisi ayeti, atasözleri bile  kafamda fing atıyor şimdi.
Akarabasıyla dargın olanın çevreyle barışık yaşaması zor mu, zor. Toplumsal iklim böyle böyle değişiyor. Değiştikçe en ağır bedelleri el birlik ödüyoruz.
“İlla benim dediğim olsun”  babayiğitliğinde kalmak en yakın akrabalıkları bile köreltiyor. Oturup konuşsak, birbirimizi anlamaya çalışsak, topluma hatta ülkeye yararlı olanı çoğaltmaya çalışsak. Iııh!
Her şeyin tıpatıp her birimize uygun olması imkânsız. O zaman ortak noktalarda buluşmasını bilmek gerek.  Çevre, hele iklim bambaşka bir şey. İçinde  yaşadığımız ev neyse, çevre çok fazlası değil mi? El birlik koruyup kollamak lazım. Çevreyi koruyup kollamakla aslında neleri koruduğumuzu sıralasak sayfaya sığmaz. Çevre bizlere sunulmuş ilahi bir lütuf ve ihsan değil midir? Bir ihsan, bir lütuf olarak sunulan çevre üstümüzdeki elbise gibidir bir yandan. Bu elbiseyi yırtıp atmayı, hor kullanmayı hakikat olana  karşı durmak gibi görmek gerek. İçinde yaşadığımız çevreye göz gezdirin. Havasından suyuna, gökte uçan kuşuna dahası ne varsa insan için meyveli ağaçtır. Meyveli ağacı gözümüze dikip, ona nasıl davrandığımıza bakmamız lazım. Bunu hak ve hakikat için yapmamız lazım hem de. Çevre hepimiz için birse, binimiz bu bir için çırpınmalıyız.
Çevre konusu o kadar çıplak ve açık bir konu ki. Hepimize sorumluluk düşüyor. Dağda sürüsünü otlatan çoban bile bu sorumluluktan kaçamaz. Kaçarsa sonuç belli.. Kişi başına ürettiğimiz çer çöpe, atığa bile dikkat etmek sorumluluğun gereği.
Çöl söz konusu olunca Mecnun, dağ söz konusu olunca Ferhat akla gelir. Çevre deyince aklımıza gelmesi gereken o kadar çok şey var ki. Kendimizden başlayarak Allaha  uzanan ince, hassas bir yol. Bize sunulan çevreyi hor kullanmak en başta kendimize hor davranmaktır. İşin özü parka, bahçeye, dağa kıra bayıra çıkmaya meyillendiğimiz şu günlerde çevreyi öldürmek değil,  inadına diriltmektir insan olanın görevi. Yoksa, yoksa değişen iklimden, kuraklıktan, hastalıktan söz açar dururuz.  Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: