Altmışlardan bu yana ezbere bilirim
yaşanmışlıkları. Bilirim de bildirmem. Bildirmezliğin kıskacında kaldıkça
yeldirir dururum. Bu yeldirmeyle bilim tarihinde yolculuğa soyunurum. Anamın
toprak yapılı mutfak gereçlerinden, bakıra, bakırdan çinkoya, çinkodan melamin
ve plastik gereçlere geçişi üzerinde uzun uzun düşünürüm. Hikâyelerinden hareketle
ilk insanların yol hikâyelerine merak salarım durduk yerde. Taş devrinden,
cilalı taş devrine dalar giderim. Her dalış zorlukları tüttürür gözlerimde.
Bakırın bulunuşuyla taş devrinin hükümsüzlüğüne üzülürüm. Bakıra rağmen, taşı
kullanmayı sürdürenlerin inadına şaşarım mesela. Şaşırmalarım sürerken aklıma
düşer hanımın çeyizleri. Taş devrinin izleri bizim hanımın çeyizine kadar
sürmüştür mesela. Bakır, taşın hükmünü bitirdi desek de M:Ö 4000 lerden ta
bizim düğüne kadar kırıntıları devam ede gelmiştir. Çeyizlik eşyalar arasında
toprak testimiz vardı bizim. Nefes alıp veren, terleyen. Dışı terlerken içi
serinleten. Daha sonra gömlek bile dikip giydirmişti testiye hanım. Hay Allah!
Çeyizlik testinin bu yazıya girdiğini okusa, olacakları siz düşünün. “Sil şunu”
deyip üzerimde baskı kuracak. Ama gerçek bu. Gerçeği gizlemek geçmişe ihanet
öyle değil mi?
Bakırın bulunması bronz çağını
başlatmış mesela. Bizim evde cam ve porselen sürahiler var bugün. Hatta
bazıları süs niyetine öylesine durur camekanlı dolaplarda. Mesele orda durması
değil, sürecin işleyişi aslolan. Anam da bakıp bakıp kaderine küser. “Erken gelmişiz”
dünyaya deyip kahrolur kendi kendine. Kimi zaman bizleri müsrif ilan eder.
Bulup bunamakla suçlar.
Geçen gün çinide hatırı sayılır
dostlardan birinin atölyesinde bulundum. Topraktan, kilden, kuvarstan velhasıl pek
çok şeyden bahsetti. Anlam derinliği olan pek çok mevzuya daldı çıktı. Toprağı,
kili kumu anlatırken çeyizlik toprak testi gözlerimin önüne dikildi. Toprak
diye öylesine baktığım şey, neymiş meğer. Nefes bile üflenmiş üstünden. Of of!
Her devirde yepyeni buluşlar olmuş.
Bronz, teknolojik gelişmenin en önemli buluşlarından mesela. Sümerler
Mezopotamya’da bu sayede üstünlük sağlamışlar. Her buluş insanlığa hizmet
etmiş. İnsanlığa hizmet etmenin derinliğini varın siz düşünün.
Okullarımıza da sık sık uğrarım.
Olimpiyatlara hazırlananlar var bugünlerde. Hazırlıkları gördükçe ümitlerim
arttı. Geleceğin kimyacılarını, fizikçilerini görür gibi oldum kimi projeleri
izlerken. Projelere göz atarken daha fazlasını umdum. Ummak hakkım mıydı bilmem
ki.. Hakkım olmasa bile, ummanın ahlaki
bir yanı vardı en azından. Kimileri ürettiği sessiz silahlarla üstümüze
saldırdıkça kendi çocuklarımızdan çok daha fazlasını bekliyor insan. Dizilerin
entrikasında bocalamasın, zaman yitip gitmesin istiyor gönül. Bu arzuyla
heyecanlarım artıyor. Arttıkça, ömre çok şeyi sığdırmanın telaşına düşüyorum
ben. Düştükçe düşlüyorum. Sosyal medyadaki boşluklara, televizyon ekranındaki
program ve dizilere kilitlendikçe, kahroluyorum. Diziler yerine hayvanlar âlemiyle
ilgili belgeseller izlense çok şey değişecek vallahi.
Tek eşliliğin önemini, yavru yetiştirmedeki
işbirliğini, yaşam alanına nasıl sahiplenilmesi gerektiğini, zorluklarla
mücadelede dayanışmayı hepsinden önemlisi sabrı öğreneceğiz sabrı.
Bunlardan ibret almalarımız olsa,
cami önlerine bebekler bırakılmayacak. Eş üstüne kumalar konmayacak.. Yuvalar
daha sağlıklı olacak. Örnekleri çoğalt da çoğalt. Dizilerin entrikasına
takıldıkça insanlığın hayrına çoğaltacağımız işler azalıyor kardeşim. Üç kıtaya
hükmetmiş neslin çocuklarıysak birey olarak kendimizden başlayıp ailemizi,
mahallemizi, beldemizi, ülkemizi sarıp sarmalayacak değerleri bir adım öne
çıkarmalıyız. Sonrasında insanlığın hizmetine sunulacak ne varsa payımıza
düşeni yerine getirmeliyiz. Atalarımızın başarısıyla övünüp suya sabuna
dokunmamak hayrımıza olmayacak.
Taş devrinden girip insanlık
tarihinde gezinti yapacaktım oysa. Hatta türküler söyleyecektim sessiz sedasız.
“Evlenmeyin bekârlar naylon kızlar çıkacak” diyecektim arada. Çoktan naylonlaştı mı yoksa her şey.
Sorgulayalım mı yeniden? Haydi hayırlısı. Sağlıcakla.