10 Aralık 2013 Salı

ZENGİNLİĞE BÜRÜNMEK

Kışlar başladı ya, her günün, her gecenin yarattığı yalnızlığın zenginliğine bürünüyorum. Zenginlik kelimesini bilerek kullanıyorum bu cümlede. Tek başına olumsuz görünen anlama, yarattığı tınıyla olumlu bir hava katıyor sanki. Okuyan zenginliği iyiye mi yormalı, kötüye mi karar veremiyor en azından. Bu karmaşa içinde yazıyı sürükleyip gitmeye niyetleniyorum hece hece.
Kuşlar zenginliğimi fark ettikçe üşüşüyor camın denizliğine. Bakışları “çık da, gör” der gibi. Hava soğuk, ayaz koyak… Hakikaten çık da gör!
Camdan yola baktıkça parladığını görürsün yerin. Parlayan zeminde kayıyor insanlar. Parlayan yollarda, nice ölüm haberi ekranın camında. Of ki of! Gel de yaşa zenginliğin keyfini. Zenginlik lafını onca cümlenin arasına sıkıştırmaya çalışırken üç gün üç gecelik Hint düğünlerinin milyar dolarlık harcama yoksulluğunda kal durduk yerde... Oldu mu ya…
Kışlar resimlerde çok daha güzel nedense. Hatta çok daha zengin. Bugün ressam dostların suluboya çalışmalarında gördüm kışı. Görünce atasım geldi kendimi dışarı. Resimde bacası tüten evin sıcaklığı sardı içimi. En azından yakacak vardı tek katlı evlerde. Dumanı çıkmasaydı anımsayacak, anımsatacaktım en yoksulluğu. Ressam dostun fırça darbesiyle göğe uzatıp unutmadığı duman ayrıntısı ferahlattı içimi kış hükmünü sürerken. Yoksulluğu unutturdu en azından. İnsan kar beyazını seyre dalmışken bacanın dumanı fark edilmeyebilirdi oysa. Görünce hissettim ev sıcaklığını. Komşuluğun ayrıntılarına dalıp çıktım kendi içimde. Kış manzaralı resimdeki evlerin içinde kaç kişi yaşadığına dair meraklı sorular sordum kendi kendime. Kış hükmünü sürdürdükçe hangi sıkıntıların kıskacında kalabileceklerinin izini sürdüm durduk yerde. Kış olmasaydı bunları düşünüyor bile olmayacaktım. Kış olmasaydı kuşlar bile konmayacaktı cam önüne. Gördünüz mü zenginliği? Kar bulutları döktükçe, döküldükçe azalacak yoksulluğum. Nelerin farkına varmayacağım ki ben. Nice kış manzaralı resimde arayacağım beni. Beni ararken bulacağım belki de benliğimi. Kaç urbasız çocuk seyredeceğim. Kaç delik ayakkabı göreceğim. Bunların ayrıntısında yazılar düzüp yazları bekleyeceğim ben.  Yeni yazlar da kendimden geçeceğim kim bilir… Kendimden geçtiğim en yazlarda vuruyor olacağım yoksulluğun dibine.
Zorluklarda çaresizliği bilirim ben. Yokluklarda imkânsızlığın yıkıcılığını tanırım. Çaresizliğin çehresini sınarım. Of ki of!
Kışlar başladı ya yalnızlığın zenginliğine bürünüyorum. Kek kokuları burnumda, patlamış mısırın yağ bulaşığı parmak uçlarımda. Buğusu üstünde kahveler gözlerimde, kar beyazlığının hoşluğunda kalıyorum. Hoşlukları yaşarken düşüyorum en boşluklara oysa.  Oysalar bile doldurur mu düştüğüm boşlukları. Her boşluk bir fırtına, her boşluk bir yeni kış mı bilmem ki? Bilmediklerim bildiklerimin önüne geçiyor en kışlarda. Her geçiş zenginliğimi törpülüyor durduk yerde. Törpülendikçe göynülüyorum. Göynüldükçe yüreği yoklamanın gücünü buluyorum bedenimde. Buldukça bulmanın sevincini yaşıyorum.
Kışlar başladı ya… yalnızlığın zenginliğine bürünüyorum. Elde birikmiş duygu yoksunu onca yazımı yamama lüksüne düşüyorum. Düşerken düşünebilseydim keşke. Keşkelerim olmayabilseydi tüm yazılarımda. Gecelerin karanlığına çakılıp kalmayabilseydim çok vakit. Zenginlik saydıklarımı kurban vermeseydim zengin bildiklerime. Her kurbanla ben de kurban olmayabilseydim yeniden.

Kışlar başladı ya.. yalnızlığın zenginliğine bürünüyorum. Kışları suluboya resimlerde sevimli buluyorum. Ayrıntının gözden kaçmadığını gördükçe bir daha bir daha seviniyorum.  Sevinirken “geceler yârim oldu/ağlamak kârım oldu” türküsüyle uykulardan uyanıyorum. Sağlıcakla. 

Hiç yorum yok: