Bilmenin güzelliğinden bahseder
kimileri. Bilmemenin farklılığı nedir?.. Bilmekle bilmemek arasındaki huzur
farkı azımsanacak ölçü de değil bence. Hele benim gibi yüzeysel bilgiye sahip
olanların yaşamdan aldıkları zevke diyecek yoktur kardeşim!.. Belki de bu
yüzdendir az bilenlerin çok konuşması.
Az ya da yüzeysel bilgiye sahip
olanların kendilerini sevme ölçüsü de bir başkadır. Bu türlerin kendine sevgi
göstermesi diğer insanların hayrına sonuç doğurmaz çoğu kez. Hay Allah!
Gördünüz mü yazının başlama biçimini ve gitmek istediği yönü. Bunu görebilmek
bile insanın iç huzurunda dağınıklık yaratıyor durduk yere. Bilmenin ve görmenin insan içinde yarattığı
çelişki huzur mu bırakır insanda. Yaşarken ölebilmek(!) çok bilmekten geçiyor.
Az bilenlerin yaşamdan aldıkları zevk boyutunu ölçüye vurabilmek zorlaşıyor.
Onların(!) ölmek gibi bir dertleri olmuyor ki!.
Bilenlerin içlerinde kopan
fırtınayı tahmin ediyorum az buz. O fırtına ki benim içimde de huzursuzluk
peydahlıyor çoğu kez.
Az bilenler, hesapsız bir ölçüyle
en kavi meseleler hakkında bile sınır tanımadan hüküm verme, yargılama hakkını
kendilerinde görerek konuşurlar. Onlar konuştukça bilenlerin sesi cılızlaşır ya
da kargaşada, bildikleri gümbürtüye gider. Of of!
Bilenlerin acı çekmesini önleyecek
tek ilaç içlerindeki inançtır. Bu inançla ancak ayakta kalabilirler.
Anamın bildikleri tecrübeye
dayanırdı. Az bilir görünse de, öz konuşurdu. Tahmin etme öngörme ve sabır
konusunda gerçekten ustaydı. Tahmin, öngörü, sabır ve inancı tüm yaralarını
tedavi etmeye yeterdi. Düşünmeden pat diye konuşana “gırtlaksız bu gırtlaksız!”
derdi. İnsanın dilinin kendine düşman olabileceğini söylerdi. Bunu söylerken
dilde aklın ve mantığın olması gerektiğine işaret ederdi belki de. Ah benim
güzel anam, adı güzel anam…Anadolu kırsalının
en cefakar kadınıydın ama tecrübelerin profesörlük mertebesindeydi. Bu
donanımınla yüreğinde hangi fırtınalara göğüs gerdin kim bilir?
Yüzeyselliğin yarattığı
patavatsızlık ve sorumsuzluk, derinliği bilenler için en acı lokmadır. Derinlik
için zamanını feda edenlerin çektiği acıyı hissedebilmek ayrı bir fedakârlık
konusu desem yeridir.
Her koyun kendi bacağından asılır
der büyükler. Bu durum insanın kendi sorumluluğuna atfen söylenmiş sözlerdir.
Kendi bacağından asılana kadar sorumsuzluğun yarattığı zarar n’olacak. Türkünün
sözlerindeki gibi kendi edip kendi bulsa. Iıh! Kendi edenler kendisi bulmuyor
işte. Topyekun zarara meydan veriyor. Kendinden sorumlu olma hali yine
bilmekten geçiyor. Bilmek acı verse de, bilmeyene göre iç huzuru azalsa da
insan gelişmek için önemlidir
kardeşim.Bilmek bildirmektir de. Bildiğini bildirmek için çırpınanları da
alkışlamak gerek. Yüzeyselliğin içinde yaptıkları tam bir cesaret örneği.
Bildirmek için kıvranışlarını görmemek imkansız be ya…
Yaşamımızı sürdürmek topyekun
huzura ermek için düşüncelice çalışmak, bilmeye zaman ayırmak, gerçek olandan
kaçmamak gerek. Büyük zaferlerin düşünceye ihtiyacı vardır.
Sağlıcakla..