Yazmak kolay iş değil. En edepli,
en gerekli, en doğru şeyleri yazsan da negatif tarafından yapışıp bir yerlere
sürüklemek isteyenler çıkıyor. Pattadanak ortaya konacak şey değil yani. Belli
birikim ve tecrübe istiyor. Yazdıklarımız genel yararın ötesinde küçük
çıkarlara dokunabiliyor kimi zaman. Olsun, genel yararı görünce yazmaya
kaptırıyor insan. Kaptırınca su gibi akıp gidiyor çok şey. Hey gidi hey!
Yazıyorsun da ne oluyor? Bilmem.. Okumak
yazma işi biraz da alışkanlıktan öte hayat tarzı herhalde. Ne işe yarıyor? Ona
da siz kafa yorun artık.
Har vakti harman vakti. Yalk arabayla sap çektiğim, dövenle harman
yaptığım günler aklıma düşüp düşüp geliyor. Geldikçe geriliyorum. Gerildikçe
gerilmenin sıkıntısı basıyor. Bastıkça üşüşen ne varsa bastırmaya yelteniyorum.
Çiftçilik zor iş. Ha deyince
başlanacak, altından kalkılacak iş değil kardeşim.
Sabanla çift sürmeyen traktörle iş
görmenin keyfini süremez. Kavurucu sıcağın altında bir çift öküze bağlanmış
dövenin üzerinde saatlerce çember çevirmeyen biçer döverin anlamını kavrayamaz.
Kavranmadığı için tonlarca gıda her gün heder oluyor ya. İş gücü, emek uçup
gidiyor gün gün. Çanakkale de askerlerin kumanyasını her gün önlerine koysan
yine değişmeyecek savrukluk. Varlık yıllarının yokluk yıllarına
dönüşebileceğini aklına getirmeyecek çok kimse. Ye babam ye! Yemediğinle öğün
üstelik.
Çiftçiliğin zengin bir mazisi var
aslında. Yoksa dört çocuğa bakması zordu anamın. Her birinin düğün derneğinin
hakkından gelemezdi yoksa babam. Ailenin yaşamına ortak olurduk her birimiz.
Şimdi öyle mi? Refaha alışık nesiller büyütüyoruz kardeşim. Devir değişti! Değişirken değiştik vesselam. Onun için
herkes masa başı diyor ya. Başların başı
olmak için kimiler ihaneti bile göze alıyor ya! Benim ellerim nasırlıyken
onların elleri yumuşacık ya! Ben tarlada başak toplarken kimileri dolarla tek mi çift mi oynuyor ya! Of of!
Helal süt emmiş(!), yatı, katı
makamı olan eş arıyor kızlar. Oğlanlar desen yine öyle. Toprağı olsa? Iıh!
Toprak karın doyurmuyor, doyurması için terlemek lazım bir de.. Katalog imamları
durup dururken çıkmadı demek ki.. Huyu huyuna boyu boyuna.. Yazının bu noktaya
geldiği anlarda klavyeme hüzün, dilime
acılar yapışıyor. Acılarımı gördükçe küçümseyenler artıyor.
Buna da kader deyip geçiştiriyorum.
Ben toprağın kuyumculuğunda buram
buram terlerken betondan konaklar edindi kimiler. Onlar ayaklanırken ben
ayaklanamadım. Hayır diledim hayra yordum gidişatımı. Şükrü tespih yaptım gün
gün dilime. Yanaşmalar, düzen(!) içinde düzgün gelir elde ederken okumuş
çocuklarımızı yaşam savaşında bıraktık. Çok şükür yine de.. binlerce şükür..
Bıyık altından kıs kıs gülenlere denecek sözü ar edinirim kendime. Neyse…
Bakışını değiştir hayat değişsin
diyor bazıları. Ne var bakışımda?
Kimileri çınaraltında pinekleyip
dedikodunun belini kırarken üretimin peşindeyim. Havuz başında laklak yapan
kalabalıklara rağmen güneşin altında ekindeyim. Ülkemin kaygıları kaygım,
sevinci sevincim. Biz kese kağıdında
umut biriktirmiş insanlarız. Bunca birikimden sonra nasıl değiştiririz bakışı.
Localara hocalara nasıl yanaşırız? Yanaşanları gördük. Gördük de ihaneti
tanıdık.
Boş duran boşluktadır. Toprakta
eşinmeye devam. Varsın ürettiğim buğdayın kilosuna seksen kuruş değer biçsinler.
Varsın benim alın terimden para kazansın kimiler. Varsın benim çocuklar yeter
çeker yaşasın. Varsın sahillerde tatil yapmanın zevkine varmasınlar. Varsın
onlara miras bırakacak katlarım olmasın. Bıraktığım insanlık yetsin sadece.
Hesap günü hakkın günü olacak nasılsa.
Sağlıcakla