Yüreğinde insani duyguları
barındıran her insan okçu gibidir. Vuramadığında kusuru kendinde arar.
Vurduğunda göklere uçmaz, el çırpıp nara atmaz. Duruşunu muhafaza eder yani.
Küçüklüğümde kendi yaptığımız basit
lastik ve ağaçtan mamul oklarla hedef vurma oyunlarımız olmuştu. Çoğu kez
çocukça duygularla hedefi vurmanın hırs ve telaşına kapılırdık. Hatta inat
ederdik. İnadın içinde düşünce, insani bir yan olmadığını ancak bugün akıl
edebiliyorum desem hiç yalan değil.
Belli konularda düşünce
yoğunlaşınca hatıralar da depreşiyor. Depreşen hatıralar yazılara zenginlik
katıyor. Hay Allah!
Yeni yetme yıllarım. Evin bir
köşesinde dedemden kalma çifte dolma. Dolma da miadını doldurmuş ki, namludan
barut sıçratıyor. Dolmayı barut, paçavra ve saçmayla sıkılayıp araziye attım
kendimi. Hedef kuş vurmak. Dolaşırken yabani eriğin uç noktasında çaltı kuşu.
Bütün düşünce kuşu vurmaya meyilli.. Ellerim, gözüm hatta bütün bedenim kilitlendiğim
düşünceye itaatte. Vurma içgüdüsüyle oluşan düşünce, düşünce bile değildi belki
de. Of ki of!.. O kadar çok hatalar buluyorum ki kendim de. O kadar çok hatalar
arıyorum ki.
Ne kadar çok düşünceden, akıldan,
insaniyet duygusundan yoksun yanlarım varmış ki benim… Öylesine kontrolsüz
elim, ayağım, gözüm bedenim varmış ki. Kontrolsüz kalınca çok şey; yanlışlar
kendiliğinden geliyor kardeşimmm. Azalardaki bir tek kusur, hem de minnacık
kusur bile hedefte çok daha büyük
yanlışlara sebep oluyor. Aman yarabbi!
İşte bu yüzden insanın kendinde
kusur aramasını önemsiyorum. Her günün gecesinde bu yüzden kendimi sorgulara
çekip duruyorum. Bu yüzden sevgiden, saygıdan, nezaketten bahsedip duruyorum.
Bu yüzden hakkı hukuku gözetiyorum. Böyle derken bile böyle olmadığını sanmak
kaygılara sürüklüyor çok vakit. Ben kaygılarda kaldıkça kaygısızlaşıyor
kimiler. Gözleri hala hedefte. Hırs aklı söküyor yerinden. İnsani olan hangi
duygu varsa törpülüyor bedende. İnsani duygular hedefi vurmada en doğru yolu
göstermez mi oysa. Bu duyguyla insan, insan olarak kalmaz mı? Hırslandıkça
hedef şaşırılmaz mı?
Kendine hâkim olmak, insani yana hâkim
olmak değil midir?
İnsan kaldıkça mucizelerle
karşılaşır insan. İnsan kaldıkça sevinçler artar. En azından ben öyle sanırım.
İnsan kaldıkça açılır gönül gözü. İnsan kaldıkça en muhkem şeyleri işitir
kulak. İnsan kaldıkça hayra kımıldar beden. İnsan kaldıkça dil güzelleşir dil.
İnsan kaldıkça bakış bakış olur. Hey gidi hey!..
Hey! lerim sürdükçe beyliğin
gururuna sürülme korkusu sarar yüreği. Bu korkuyla titrer elim ayağım.
Titredikçe yufkalığımı yüzüme çarpar kimiler. Çarptıkça hırs okları serserice
fırlar durur. Serserice fırlayan her ok yakar insanlığımı. Ne kötü, ne fena….
Haber saatlerinde insanlığımdan
utanıyorum. Dünyanın dört bir yanından fırlıyor hırs yüklü oklar. Utancım tek
başına neye yarar ki. Ömür dediğimiz şey kaç vakitlik zaman ki? Yüreklerin
başkalığı hırs küplerini mi çoğaltmalı.. Güzel bakan güzel görürmüş. Görürmüş
de ama türkülerimiz bile bazen yanlışa sürüklüyor insanı. Ben güzele güzel
demem güzel benim olmayınca. Tam da böyle değil mi söz. Lafa bak lafa. Güzel
onunsa güzel, değilse değil. Hırsın dışa vurumu mu desem, kıskançlık mı desem
ya da bencillik mi bilmem ki. Bari “Allah bağışlasın” de, “nazardan korusun” de. Iıh!. Onun değil ya…hırs gem vurur diline..
Gem vurulunca kork korkabildiğince… Of ki offff!
Siz bakmayın yazıp çizdiklerime.
Bilgiç bilgiç savurduklarıma. Yazıp çizdikçe, söylenip savurdukça; çoğalır
korkularım. Korktukça efelenenlere diyecek söz, edecek kelam bulamam.
Bulamadıkça üzüm üzüm üzülürüm. Ben böyle durdukça anam yetişir imdada. Ağzı var dili yok diyerek övünce soyunur. Haksız övünçlerde yeniden
yıkılır, yıkılrım. Sağlıcakla.