İnsanların acısını sorma, ifade
etme biçimi üslubuyla, bilinciyle orantılıymış. Bir başka ifadeyle herkes kendi
diliyle sorarmış acıyı. Bakmak öyle, görmek desen yine öyle.
Köylerin konuğuyum çok vakit. Konukluğum
sürdükçe, duyarlılığım yazılara yelken açar oldum olası. Yıkılmaya meyletmiş,
baykuş tüneği olmuş evleri gördükçe yalnızlığım çoğalır. Bu yalnızlıkla artar
acılarım gün boyu günler boyu. Of ki of! Takma kafana diyenlere bozulurum küp
küp. Sevinmeyi unuturum ay ay. Üzülme diyenlere,
sevinme bile diyemem nedense…
Evler köylere dönüşür, en ahşap
yapıların içinde can bulur yaşam. Her yaşamın içinde onlarca öykü birikir,
maniler dizilir ardı ardına. Manilerde sevdalar, hasretler, sevinçler halay
çeker kendiliğinden. Düşler düşle çoğalırken eklenir her bir yaşama. Düşler
yaşamdan çıkınca başlar en sıkıntılar..
Ayşe teyze ölmüştü dün. Ölürken düş
kurmaya vakit bulmuş mudur dersiniz. Yaşamın içinde hangi düşü gerçekle
buluşmadan uçup gitmiştir kim bilir? Köy bildiğim toprakta defnedilecekti
bedeni. Arabamla koştum son görevi yapmaya. Ayşe teyze köy göçkünüydü. Göçtüğü
köyde verildi toprağa. Üzüntümle boğuşurken arttı en acılarım. Ayşe teyzeden
önce ölmüştü köyler. Evler yıkım yıkım yıkılıyordu. İskeleti sırıtıp kalmıştı
çoğu evin. Kimsizliğin kimsesizliğin girdabında kaybolmuş yapılar. Benim acım
büyümesinde kimlerin acısı büyüsün. Ben kime neye nasıl sevineyim. Acılarım
katmerlenirken sevinmek neyin de nesi… Ben acılar yaşarken kim sevincin
sarhoşluğuna düşer. Kim sevincin pazarını kurar.
Köyler sevincin pazarını kurarken
öldü oysa. Tavuklar avlulardan ıradıkça rafa uzandı eller. Göçler düzdükçe
bozladı toprak. Elli köy tavuğu en muhkem geçim kaynağıydı oysa. Geçimin,
geçinmenin en alasıydı. Köyler öldükçe yok oldu en saf yoğurt. Gelin de siz
sorun acımın hesabını. Benim şiir anlayışımla düzün en farklı dörtlükleri.
Acılar benim boynumun borcu olmasın bir bir. Kentlerin konukluğundan
sıyrılırken soyunun köylerin misafirliğine. Ölüşünü ölmeden görün bir kez
daha. Kentin karmaşasını arşınlarken
köylerin yalnızlığını yüzünden okuyun. Gelinciği, kuş pidesini, karakavuğu, acı
marulu, taşlıca alfatı, yaz elmasını, erik hoşafını, tarhanayı, köy ekmeğini,
yumurtayı, tereyağını, kaymağı, teperotunu yeniden keşfedin. Keşfederken yaşayacaksınız en
acıları. Buruk hüzünlerin pazarında kalacaksınız. Kaldıkça benim dilimden,
bakışımdan çoğalacak sorularınız sorgularınız. Sordukça vereceksiniz hak
veremediklerinize. Gördükçe çoğalacak sevinişlerimiz.
Köyler öldükçe ölüyor sağlığımız ne
haberrr! Köyler öldükçe yaşanmazlaşıyor kentler. En düzgün yollarda birbirine
giriyor boyalı araçlar. Bu yüzden cevabını bulamıyor çocuklar onca sorunun.
Tavuk mu yumurtadan yumurtamı tavuktan sorusuna şık bulamıyor işaretleyecek. Ne
acı!.. Ölümleri gördükçe artar acılar. Gün gün alışır en acılara. Alıştıkça
azalır sorular. Of, offf!
Bu yüzden erken olur ölümüm. Bu
yüzden azalır uykularım. Bu yüzden inadına vururum tütüne kendimi. Vururken
vurulurum yürekten. Vurulurken can bulur
“Deymen benim gamlı yaslı gönlüme” türküsü kulaklımda çınlar durur. Bir acı ki
sorma gitsin.. Başımız sağ olsun. Takmayın kafanıza. Sağlıcakla.