Hayatın akışının günlük seyrinde değişiklikler olsa da, sürüp gidiyor. Rastlaştığım arkadaşlarım, dostlarım, ahbaplarım oluyor. Kimiyle doğal olarak uzun aralardan sonra görüşüyoruz. Çoğu dostlarım hiç değişmediğimi söyleyip “maşallah” çekiyorlar. Gülen yüzümüz onlara bir enerji veriyor olmalı. Bu anlam da şükür Allaha. Bu tür ifadelerle sık karşılaşınca insan sebep ve sonuçlar üzerinde düşünmeden edemiyor. Eğer gerçekten dedikleri gibiysem, beni ruhen ve bedenen diri tutan şeylerin neler olduğu üzerinde kafa yormaya çalışıyorum. Sonuç olarak bir sürü çıkarımlar elde ediyorum. Bu esnada insan olarak kendi kendimi süzgeçten geçirmiş de oluyorum. Bir tür denetleme biçimi yani.
İnsanın ruhunu besleyen en temel
kaynaklardan biri sanattır. Müzik, resim, edebiyat, şiir ve diğer güzel
sanatlar; insanın iç dünyasıyla kurduğu bağın ifadesi olduğunu biliyorum. Güzel
sanatlardan, en azından müzik ve edebiyat yaşamımın bir parçası kardeş! Az
değil birader!
Aynı şekilde sosyal ilişkilerim,
dünyaya ve kendime dair farkındalığımı derinleştiren, yaşamımı anlamlı kılan
ana bağ olduğunu görmüş ve hayat felsefem haline getirmişim. Sokakta
karşılaştığım insanların pek çoğunu tanıyor, her biriyle ayrı ayrı
selamlaşıyorum. Hanım sırf bu yüzden, benimle çarşıya pazara çıkmak istemiyor. !!!
Bazı
insanlar var ki bu iki alandan da uzak yaşam sürmeyi seçiyor ya da hayat onları
böyle bir yalnızlığa itiyor.
Teee 1974 yılında, henüz on dört yaşımdayken rahmetli babamın bana aldığı bağlamayla iki türkü söyleyince duygularım diri kalıyor en azından. Mırıldandığım bir türkü söyleyemediklerimin sesi olup çıkıyor. İnsanın düşünüp de ifade edemediklerinin içlerde hangi tahribatları yapacağını tahayyül etmek zor değil.
Duygu
yönü ağır basan benim gibi biri şiiri, edebiyatı, müziği günlük yaşamı içine
sokmamış olsaydı, psikolojik, sosyal ve duygusal sorunlar yaşar mıydı? Kendim için, ben beni tanıyan biri olarak
ifade edeyim ki, yaşardım. Gözlediğim odur ki, kendini ifade edemeyen insanlar
ya içine kapanıyor ya da saldırganlaşıyor cancağızım! Ne zor bir durum.
Araştırmalar müzik dinlemenin,
sanatla uğraşmanın depresyon, kaygı ve stresle başa çıkmada olumlu etkiler
yarattığını gösteriyor zaten. Bu yönlerden mahrum birinin ruhsal dayanıklılığının
daha düşük olabileceğini, depresif duygular taşıyabileceğini, duygusal dengeyi
kurmakta zorlanabileceğini ifade ediyorlar.
Sanatsal işler, sosyal bağlar,
iletişim şekilleri hayata anlam ve yön katıyor. Bunlardan uzak duran kişinin
ruhsal olarak, sosyal gelişim açısından, aynı zamanda duygusal ve zihinsel
fakirliğinden bahsedilebilir mi? Büyük olasılıkla bahsedilebilir.
Geçtiğimiz günlerde şehrin
meydanında Kurtuluş Günü etkinlikleri içinde, bana ayrılan stantta kitaplarımı
tanıtıp imzaladım. Yerli yabancı yüzlerce kişiyle ayaküstü sohbetler
gerçekleştirdim. İç dünyamda oluşan zenginliği tarife gerek yok sanırım.
Bu nokta da esas olarak söylemek
istediğim şudur ki, ilkokuldan başlayarak çocuklarımıza bir enstrüman icra
etmesi sağlanmalıdır.
İnsanın kendini tanıması ve bu
yönlerini beslemesi uzun vadede daha doyurucu bir yaşam sağlayacağı muhakkak.
Ayrıca güzel sanatların her biri kültür taşıyıcılığı görevi de üstleniyor
azizim! Az şey değil yani.
Bağlamam var üç telli. Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder