Duygunun, vefanın, dostluğun, samimiyetin, edebin, vicdanın terk ettiği yüreğimizde boşlukların kalmaması imkânsız. Boşaldıkça, boşluklar çoğaldıkça doldurmaya meyilli o kadar çok şey var ki! O boşlukların içine gömdüklerimiz nedir, nelerdir ki? Bu soruyu sormuyoruz ya da sorma niyetine dahi girmiyoruz nedense. Fiyakalı telefon ve içlerde sadece kör bir heves kardeşim. Kör hevesler yeter artar çok şeye.
İçimizdeki “insaf” denen terazi yok
oldu ilk önce. Kendi acımızı kendimize hissettiren duyularımız kayboldu. İlhan
Şeşen’in “ Ne oldu bize?’ şarkısını dinlediğimiz günlerden çok gerilere düştük
hissiyatta. Kendi acısını hissetmeyenin başkasının acısından haberi olur mu?
İnsan olmanın belki de en yüce biçimi başkalarının acısını duyma hali.
Bir başkasının gözyaşı için
gözlerimizin dolması, kalbimizin ince ince sızlaması kelimelerle tarif
edilemeyecek kadar kıymetli duygusal değerdir.
Bu değer, empati yapmaktan öte duygusal ortaklıktır. “Senin acın benim
acım” diyebilme yürekliliğidir. İnsani hissedişle ağlayabilmektir yeğenim!
Duyarlılığı körelen insan, et ve
kemikten öte nedir ki? İletişimin şekil değiştirdiği, hızlandığı dünya
ölçeğinde ölümleri göre göre, felaketleri seyrede seyrede kanıksadık. Orman yangınlarını göre göre her gün olan “bir
şeymiş” gibi dikkatimizden uzaklaştırdık. Bu kanıksama hali ahlaki çöküntülerin
habercisi değil de nedir cancağızım.
Dedemin savaş hikâyeleri anamın ve
dahi çok insanın “gara gıylısının” ıslanmasına yeter artardı. Çünkü vicdan
dediğimiz şey gözyaşıyla ortaya dökülürdü. Ya şimdi?
Dünyanın soğuyan yüzünün sıcak
noktasıdır vicdan. İnsani yanımızın en güçlü göstergesidir. Ete ve kemiğe derin
anlamlar yükleyen duygu denizidir. İnsana güç katan, güç veren hak ve hukuk
yanımızdır.
Birlikte susup, birlikte ağlayacak
kadar yakınken bu hale geldik nihayet. Bir bir eksildik, duygu duygu
çoğalacakken. Bize dokunmayan acıyı “bizden bilmemek” yıkımdır güzel kardeşim.
Vicdan olunca şefkat filizlenir. Şefkat üşüyen kalplerin ısınmasına sebeptir.
İnsanlar vahşice öldürülürken hatta
açlıktan ölmelerine seyirci kalınırken sadece “kınama” aldatmacası hortladı
dünyada. İnsanlar ölürken insanlık öldürülüyor n/aber.
İnancımız gereği, merhametsizlerin
cehennemini biliriz bilmesine de, bardak taştı bardak! Taşan bardakların sadece
“ayıplı” durumunu konuşuyor dünya. Etten kan pompasını yürek yapan şey ve ona
sinen merhametse, dünyayı bozan şey nedir kardeşim?
Bozan ve bozguncular görülse de, öncesinde
vicdanları körelttikleri için suskunluk güncelliğini koruyor. Sessizlik
uzadıkça ölümlerin tanıklığında kalıyoruz sadece. İnsan olmak başkaları için
ağlayabilmeyi gerektirir.
Bazen ataların sözlerine bile
bozuluyorum. “Beni sokmayan yılan bin yaşasın.”
Yaşasın mı? İnadına sormak geliyor içimden. Yaşasın mı? Beni sokmasın
seni soksun. Ötekini berikini soksun.
Sırayla gidiyor iş. Gördünüz mü atasözündeki yanlışlığı. Sana
dokunmuyorsa boş ver gitsin aldırma hatta umursama diyor atanın sözü. Bu
yanlışlığa itirazımız olmayacak mı?
Başkaları için ağlamak zayıflık
değil gücün belirtisidir tam olarak.
Vicdanlar tükenip merhamet azaldıkça hak hukuk adalet kavramı kaybolur.
İçimde duygu adına biriken ne varsa
anlatmak için kelimelerim o kadar yetersiz, o kadar kifayetsiz ki. Sorma gitsin.
“Bir tepeden bir tepeye oyun olur
mu” diyen türkülerin şenliğinde insani doyum yaşamaya çalışırken dünyanın bir
ucundan bir ucuna oyunu geçtik, ölüm serpiyor kan içiciler. Bense ifade
edebildiğimin acizliğindeyim. Sağlıcakla.